Osama Abu Irshaid

Osama Abu Irshaid

Ürdün Müslüman Kardeşler'i neden yasakladı?

Ürdün Müslüman Kardeşler'i neden yasakladı?

Ürdün İçişleri Bakanı Mazin Furaye 23 Nisan Çarşamba günü yaptığı açıklamada, Müslüman Kardeşler teşkilatının Ürdün'de artık "yasa dışı olduğunu ve tüm faaliyetlerinin yasaklandığını" duyurdu. Böylece krallık, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır'ın da aralarında bulunduğu, örgütü yasaklayan Arap devletleri kulübüne resmen katıldı.

Bu üç devletin, Ürdün'e Müslüman Kardeşler konusunda kendilerini örnek alması için büyük baskı uyguladığı biliniyor. Ürdünlü yetkililerin, bu devletlerin kendi ülkelerindeki Müslüman Kardeşler'in varlığına ve faaliyetlerine karşı uyguladıkları sert güvenlik yaklaşımını takip edip etmeyeceği henüz belli değil, ancak Ürdün devleti ile Müslüman Kardeşler arasındaki ilişkilerin kökünden değişeceği kesin.

Rejimin gruba gayri resmi olarak faaliyet gösterme izni verdiği alanların tamamen kaldırılmasa bile daralması da muhtemel.

Tüm bunlar, ülkedeki Müslüman Kardeşlerin geleceği ve hükümetin attığı adımın Ürdün içinde ve bölge genelinde çok daha önemli değişikliklerin habercisi olup olmadığı konusunda soru işaretlerine yol açıyor.

Bazıları, Ürdünlü yetkililerin bu son baskısının, dördü Müslüman Kardeşler üyesi olan 16 kişinin tutuklanmasının doğrudan sonucu olduğunu söylüyor. Tutuklananlar, "krallıkta kaos çıkarmak, sabotaj yapmak ve zarar vermek" amacıyla roket ve insansız hava aracı ürettikleri suçlamasıyla yargılanıyor.

Ürdünlü yetkililer, sanıkların "itirafları" olarak nitelendirdikleri kayıtları yayınladı, ancak bu kayıtlarda Ürdün'ü hedef almaya yönelik herhangi bir niyet belirtilmiyor. Sanıkların avukatları, bu itirafların kısmi ve yanıltıcı olduğunu ve mahkemede itiraz edeceklerini belirtiyor.

Furaye'nin açıklamasına göre, hükümet "grubun üyeleriyle bağlantılı bir yıkıcı plan keşfettikten" sonra Müslüman Kardeşler'i yasaklamaya ve mal varlıklarına el koymaya karar verdi. Ancak hükümetin düşmanca tutumu Arap Baharı'ndan önce bile yıllardır devam ediyordu.

Tarihi süreç

Pratik olarak, 1999'da Kral İkinci Abdullah'ın tahta çıkmasından bu yana devlet ile Müslüman Kardeşler arasındaki ilişkiler kademeli olarak yeniden şekilleniyordu. Bundan önce, 1945'ten itibaren, Ürdün'ün Kral Abdullah döneminde ve halefi Kral Hüseyin'in hükümdarlığı sırasında, Ürdün ile Müslüman Kardeşler arasındaki ilişkiler, bu on yıllar boyunca önemli gerginliklerin yaşandığına rağmen, bir tür karşılıklı anlayış ve bir arada yaşama arzusu barındırıyordu.

Kral İkinci Abdullah, yerel, bölgesel ve uluslararası durumun dramatik bir şekilde değiştiği bir dönemde iktidara geldi. Yerel olarak, Ürdün ile İsrail arasındaki barış antlaşması (1994) yeni bir gerçeklik haline gelmiş ve önceki statükoyu altüst etmişti.

Dahası, Ürdün'deki monarşi istikrar kazanmış, sağlam bir yapıya kavuşmuştu ve geçen yüzyılın 50'li, 60'lı ve 70'li yıllarında olduğu gibi artık yerel veya bölgesel tehditlerle karşı karşıya değildi. Krallık o dönemde Ürdün milliyetçileri ve solcuların yanı sıra bazı Filistinli grupların da hedefi olmuştu.

Özellikle bu dönemde, Müslüman Kardeşler, muhalifleri yerine monarşisin tarafını tuttu ve bu da krallığın onların varlığına ve faaliyetlerine nispeten hoşgörü göstermesine katkıda bulundu. Nitekim Ürdün, Cemal Abdunnasır rejimi altında zulüm gören Mısır Müslüman Kardeşler teşkilatının önde gelen isimlerini ve 1980'lerde Suriye'nin eski devlet başkanı Hafız Esed'in zulmünden kaçan Suriye Müslüman Kardeşler teşkilatını da ağırladı.

Bölgesel cephede, İkinci Abdullah'ın iktidara geldiği süreçte Ortadoğu'daki önemli milliyetçi ve solcu hareketler gerilemişti. Aynı şekilde, İsrail ile imzalanan Wadi Araba barış antlaşması Ürdün'ün rolünü yeniden tanımlamıştı. Ürdün artık İsrail ile çatışma halinde değildi, aksine diplomatik ilişkiler kurmuştu.

Bir diğer önemli olay, ABD ve İngiltere'nin işgaliyle Irak'ta Saddam Hüseyin rejiminin düşmesi (2003) ve Arap dünyasındaki nüfuz merkezlerinin Kahire, Bağdat ve Şam'dan bazı Körfez başkentlerine kaymasıydı.

Ayrıca, Kral İkinci Abdullah'ın iktidara geldiği dönemde Ürdün ekonomik olarak zor günler geçiriyordu, bu da Abdullah'ı, Ürdün'ün bölgesel rolü konusunda, özellikle Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te, babasından farklı bir yaklaşım benimsemeye itti. Filistin Yönetimi o zamana kadar Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nin birçok bölgesinde özerk yönetim yapısını sağlamlaştırmıştı.

Uluslararası alanda, Doğu ve Batı blokları arasındaki Soğuk Savaş, 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından yaklaşık on yıl önce sona ermişti. ABD, El Kaide'nin New York ve Washington'a düzenlediği saldırıların ardından "İslami terörizm" olarak adlandırdığı şeye karşı savaş ilan edecekti.

Kral İkinci Abdullah, iktidara gelmesinden sadece birkaç ay sonra, bu geniş bağlam içinde Hamas liderliğini Ürdün'den sınır dışı etme kararı aldı.

Tırmanan gerilim

1999'da gerçekleşen sınır dışı, hükümet ile Müslüman Kardeşler arasında gerginliğin tırmandığı bir dönemin başlangıcı oldu, özellikle de Ürdün'deki Hamas o dönemde hala Ürdün Müslüman Kardeşler teşkilatının bir parçasıydı.

Bundan sonra iki taraf arasında birçok gergin olay yaşandı. Örneğin 2006'da hükümet, yolsuzlukla suçladığı Müslüman Kardeşler'in hayır kurumu olan İslam Merkezi Derneği'nin yönetim kurulunu feshetti (hükümet daha sonra kendi "geçici" yöneticilerini atadı). Bu suçlamalar daha sonra yargı tarafından reddedilse de, hükümet yönetim kurulu üzerindeki kontrolünü sürdürdü.

Ardından, Müslüman Kardeşler, hükümetin seçimlerde hile yapma niyetinde olduğu gerekçesiyle 2007 yazında belediye seçimlerinden çekilme kararı aldı ve ilişkiler daha da gerildi.

Ancak, 2007 parlamento seçimlerinde elde edilen kötü sonuçların ardından Şeyh Salim Felahat'ın istifası üzerine Hammam Said'in liderlik görevine atanmasıyla ilişkiler yeni bir kriz aşamasına girdi. Eski Başbakan Maruf el Bahit, görevinden ayrıldıktan yıllar sonra, 2007 seçimlerinde yaygın bir hile ve manipülasyon yaşandığını itiraf etti.

Said'in Müslüman Kardeşler'in en üst pozisyonuna gelmesi, devletle ilişkilerinde bir dönüm noktası oldu. Said, Müslüman Kardeşler'in "şahinleri" (örgüt içinde ideolojik olarak daha sert, reformist olmayan kanat) arasında sayılıyordu.

Said'in ayrıca Hamas ile de yakın ilişkileri vardı. Hamas 1999'da Abdulmecid Zuneybat'ın örgütün başına geçtiği tarihten itibaren Müslüman Kardeşler içinde bir bölünme noktası haline gelmişti. Felahat'ın liderliği döneminde de gerginlik devam etti ve sonunda iki örgüt ayrıldığını açıkladı. Buna rağmen, Hamas meselesi rejim ile Müslüman Kardeşler arasında tartışmalı bir konu olmaya devam etti. Hamas ile bağlantıları kanıtlanmış 16 tutuklunun davası da bunun bir kanıtı.

Arap Baharı sonrası

Arap Baharı (2011-13) sırasında, Müslüman Kardeşler'in reform taleplerinin artması ve kralın bazı yetkilerinin kısıtlanmasını talep etmesiyle, devlet ile Müslüman Kardeşler arasındaki gerginlik tırmandı. Ancak, 2013 yılında Mısır'da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi deviren askeri darbe ve Arap Baharı'nın gerilemesi ile birlikte, Ürdün devletinin Müslüman Kardeşler'e yönelik gerginlik eğilimleri su yüzüne çıktı ve devletin hareketi marjinalize etme ve zayıflatma çabalarında yeni bir aşamaya girildi.

2015 yılında devlet kurumları, Müslüman Kardeşler'in eski genel lideri Abdulmecid Zuneybat'ın önderliğinde bir bölünmeyi destekledi ve Zuneybat, "Müslüman Kardeşler Derneği" adında bir ayrılıkçı grubu resmi olarak tescil ettirdi. Hükümet daha sonra ana grubu resmen feshetti ve varlıklarına el koydu. Bu karar daha sonra yargı tarafından da desteklendi.

Buna rağmen, Müslüman Kardeşler (siyasi kolu olan İslami Eylem Cephesi partisi aracılığıyla) 2016 parlamento seçimlerine katıldı ve ardından 2020'de birkaç adayı milletvekili seçildi.

Ardından 2024 seçimlerine katıldı ve yüzde 28,34 oy alarak büyük bir artış kaydetti. En büyük ikinci blok ise yüzde 5,35 oy ile onların çok gerisinde kaldı.

Devletin nazarında endişe verici olan bu gelişmenin yanı sıra, krallık, Müslüman Kardeşler'in şahin kanadından gelen Murad Adayle'nin 2024'te liderlik pozisyonunu kazandığını duyuran açıklama, kendilerine yönelik bir meydan okuma mesajı olarak algılamış olabilir.

Yasak kararı

Her halükarda, Ürdün'de Müslüman Kardeşler'in yasaklanma kararının 16 kişinin tutuklanmasından kaynaklandığına inanmak zor. Örgüt, tutuklananlar arasında bulunan dört üyesinin faaliyetlerinden kesinlikle haberdar değildi ve hükümetin suçlamalarında da en azından şu ana kadar bunun aksini iddia etmedi.

Bu nedenle, Müslüman Kardeşler'in yasaklanmasının daha geniş ulusal ve bölgesel bağlamla bağlantılı olduğu açık. Benim görüşüme göre, hem Ürdün'de hem de daha geniş bir bölgede, ülkeyi ve Ortadoğu'yu bildiğimiz şekliyle yeniden şekillendirebilecek gelişmeler yaşanıyor ve bu gelişmelerin başlangıç noktası Gazze ve Batı Şeria.

ABD Başkanı Donald Trump Mayıs ayında bölgeyi ziyaret edecek ve ziyaretinde Suudi Arabistan, BAE ve Katar'a da uğrayacak. Filistinliler için Ürdün'de "alternatif vatan" fikrinin uzun süredir dillendirilmesinin artık İsrail'de tamamen ortadan kalktığını düşünenler, düşüncelerini yeniden kontrol etmeliler.

Dahası, Müslüman Kardeşler, kişisel görüşler ne olursa olsun, Ürdün'ün bu tür planlara karşı direnme kabiliyetinde en güçlü aktörlerden biri olageldi.

Netanyahu'nun ABD'nin desteğiyle talep ettiği gibi, Ortadoğu büyük bir yeniden şekillenmenin eşiğinde olabilir ve Ürdün bu sürecin merkezinde yer alabilir. Netanyahu'nun, Lübnan'da Hizbullah'ın yenilgisi, Gazze'nin yıkımı, Arap sessizliği ve Trump'ın ABD başkanlığına yükselişi göz önüne alındığında, Ortadoğu'nun barışla değil, güçle yeniden şekilleneceği yönündeki açıklamasını unutmamalıyız.

Buna bağlı olarak, İran, bölgedeki rolünü ve etkisini yeniden tanımlayabilecek yeni bir nükleer anlaşma imzalamak üzere görünüyor.

Ayrıca, Ürdün'ün iç sahnesini kültürel, sosyal, siyasi, güvenlik ve/veya ekonomik sonuçlar doğurabilecek şekilde yeniden şekillendirecek kararların alınacağına dair sinyaller var. Bu şekilde, dikkatlerin başka yöne çekilmesi, daha büyük hedeflere ulaşmak için bir araç olarak kullanılabilir.

Yasaklanmasının ardından Müslüman Kardeşler'in Ürdün'deki geleceği konusunda soru işaretleri var. Grubun kendi kendini feshetmesini ve İslami Eylem Cephesi aracılığıyla siyasi faaliyetlerle sınırlı kalmasını isteyenler var.

Ancak, Müslüman Kardeşler'in bir şubesinin kendini feshetmesinin geçmişte bir örneği (1999'da Katar'da), grubun zorla feshedilmesinin birçok ülkede, en bariz örnekleri Mısır, Suriye ve Libya olmak üzere, başarılı olamadığı unutulmamalıdır. Bunun nedeni, fikirlerin zorla kökünden sökülemeyeceği gerçeğidir.

Müslüman Kardeşler'in ideolojisi ve ilkelerinin yeniden gözden geçirilmesi ve yenilenmesi gerektiğini inkar etmiyorum, ancak bu başka bir konu.


New Arab'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 3319 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Osama Abu Irshaid Arşivi