Zevahiri: Siyasi ayrışmalar ümmeti, kelamcılık alimleri tüketti

Zevahiri: Siyasi ayrışmalar ümmeti, kelamcılık alimleri tüketti

El Kaide lideri Eymen ez Zevahiri, İslam Baharı serisinin son bölümünde hilafet kavramı ve siyasi bölünmüşlük konusuna odaklandı.

El Kaide’nin resmi yayın organı es Sahab Medya, Dr. Eymen Ez Zevahiri’ye ait yeni bir konuşma yayınladı. İslam Baharı serisinin onuncu bölümü olan video kaydı yaklaşık 20 dakika sürüyor. 

Uluslararası siyasetin parametreleri ve küresel siyasi-askeri aktörleri nesnel bir şekilde okuyucularına tanıtma amacı güden Mepa News, El Kaide lideri Zevahiri'nin "Doğu Afrika İslam’ın Güney Cephesidir" başlıklı açıklamasını tercüme etti.

Modern dönem cihat liderlerinin başında gelen Zevahiri, bir seri halinde yayınladığı "İslam Baharı" açıklamalarının "Hz. Muhammed'in metodolojisinin başarısını vurgulamak, adaletsizlik ve fesattan kurtulmak için nasihatlerde bulunmak ve İslam'ın önlenemez zaferininin müjdelerini vermek" amacıyla olduğunu söyledi.

Zevahiri , serinin ilk beş bölümünde Irak, Şam ve Pakistan'daki gelişmeleri ve IŞİD konusunu ele alırken, altıncı bölümde "Safevi tehlikesi"ni, yedinci bölümde Yemen'de meydana gelen olayları, sekizinci ve dokuzuncu bölümlerde ise Doğu Asya Müslümanları hakkında değerlendirmelerde bulunmuştu.

Doğu Afrika'da Osmanlı'ya 'sadık' cihat grupları

Doğu Afrika'daki Müslümanları konu alan Zevahiri, bölgenin tarihsel arka planı hakkında bir giriş yaptı. Mısır'ın İngilizler tarafından işgal edilmesi sonrası, bunun Doğu Afrika'yı da etkilediğini belirten Zevahiri, bölgedeki cihat hareketlerinin Osmanlı ile siyasi etkileşimini koparmadığını ve sadakat bağını devam ettirdiğini vurguladı. Doğu ve Batı Afrika, Kafkasya ve Doğu Türkistan'daki cihat hareketlerine Arap dünyasında okutulan tarih kitaplarında yer verilmediğini söyleyen El Kaide lideri, Müslümanların 'kurtuluş yollarının' unutturulmak istendiğini ileri sürdü: 

"Belki de bu bölümün, peygamberin nübüvvetinden bu yana Habeşistan’a hicret eden sahabelerle beraber -Allah onlardan razı olsun-  İslam'la iç içe olan Doğu Afrika Müslümanlarının -Allah‘ın rahmeti üzerlerine olsun- sebatından tarihsel olarak kısaca bahsedilmesi yararlı olabilir. 

Arapların İslam’ın nuruyla şereflenmelerinin ardından, aralarındaki Müslüman tüccarlar Doğu Afrika’ya doğru gidip İslam dinini yaymaya başladılar. İnsanlar kalabalıklar halinde İslam dinine girmeye başladı, fakat Allah’ın dininin bu denli yayılması Habeş’teki Haçlıları rahatsız etti. Habeş Haçlıları da aynı kuzeydeki (Mısır'daki) Hristiyanların fark ettiği gibi, eğer insanların Müslümanlarla iletişim kurmasına izin verilirse Müslümanların hakimiyeti ele geçireceğini fark ettiler. Ve Hristiyan Habeş kralı Müslümanlara saldırılar düzenlemeye başladı. Tıpkı bugün olduğu gibi, Mısır’daki ana kiliselerinin yaptıklarına benzer şekilde, Müslüman çevreleri tehdit edip Müslümanlara düşman olan tüm tiranları desteklemeye başladılar.

Bu düşmanlığın tezahürlerinden bir tanesi Habeşlilerin Massava şehrine saldırıp Müslüman elçiyi ve Müslümanları öldürmesiyle meydana geldi. Ardından Romalılarla beraber Kuzey Cephesindeki baskıyı hafifletmek için Hicri 83 yılında bir grup denizci Cidde’ye saldırdı ve demirlenmiş gemileri yağmalayıp insanları öldürdü. Halife Abdul Malik bin Mervan'ın bir grup askerini Dahlak adasını alması için bir sefere yollayarak adayı ele geçirdi ve belirleyici bir rol üstlendi. Bu sayede adadan Habeşlilerin hareketlerini izleyebileceği bir üs kurdu ve Afrika sahillerine sefer düzenlenerek güvenlik sağlandı. İslam daveti ticaret ve ruhların dinginliği ile birlikte devam etti. Haçlı kilisesi bertaraf edildi, Hicri 1. Yüzyılda Müslümanlar Harar şehrini kurdu, Habeş kralı 2. Menelik’in Hicri 1340 – Miladi 1899 yılındaki istilasına kadar da özgür yaşadılar. Doğu Afrika sahili inanç ve politika olarak Habeş’ten ayrıldı ancak Habeş’in Müslüman kesimi de dahil olmak üzere, birbirinin ardı sıra gelen devletlerin otoritesine tabi tutuldu.
Yüzyıllardır İslam ve Hristiyanlık arasında ciddi çatışmalar meydana geldi, özellikle de Habeş kilisesiyle. Yine de Doğu Afrika’nın nüfusunun çoğunluğu Müslüman olana dek İslam dini yayılmaya devam etti ve Etiyopya nüfusunun çoğu İslam’a girdi, günümüzde Etiyopya nüfusunun yüzde 60’lık kısmı Müslüman.

İslami ülkelerinin zayıflamasıyla birlikte Avrupalılar, Doğu Afrika’yı işgal etmeye başladılar. İşgale gelen Portekizlilerle Habeşliler ittifak oluşturup Müslümanlara karşı durdular.

Müslümanlar teslim olmamakla birlikte yoğun bir direniş gösterdiler ve birden çok cihat hareketi başladı. Bu hareketlerin içinde olan Adal (Adalet) Sultanlığı, Osmanlıların 923 (M. 1517)  yılında Mısır’a girişiyle desteklenmişti. Kızıl Deniz’i ele geçirip orada bir filo oluşturup Zila şehrinde bir üs kuran grup Müslümanlara cesaret verdi. Ardından Habeş Hristiyanlarına saldırıp hakim oldukları bölgeleri genişleterek Somali ve Habeş bölgesinin bir kısmını ele geçirdiler. Ortodoks Habeş Kilisesi Avrupa’dan, özellikle Portekiz’den yardım istedi. Hicri 949 (M. 1542) yılında Portekizliler Massava şehrine indiler ama Müslümanlar ciddi bir zafer elde ettiler, böylece Adal Sultanlığı İmamı Muhammed bin İbrahim 945-947 yılları arasında Habeş’in ortasında bir vilayet kurdu. Portekizliler 950 (M. 1543)  yılında tekrar geldi ve Habeşi savunan İmam İbrahim, Tana Gölü etrafında yapılan savaşta öldürüldü ve ordusu yenilgiye uğradı.

Böylece modern Haçlı savaşları başladı. 

Sonrasında gelişen süreçte Habeş’in Hristiyan kralı İngiltere ile iş birliği yaptı ve İngiltere’nin Mısır’ı almasına yardım etti. Hicri 1300 – Miladi 1882 yılında Doğu Afrika’da Osmanlı Devleti’ne bağlı olan Mısır Hidivinden bazı bölgeleri ele geçirdiler. Bunları Tagura, Zila ve Berbera isimli bölgeler takip etti. Britanya Mısır ordusuna Doğu Afrika’dan çekilmesini emretti ki böylece Nusayri el Ahbaş’la birlikte Doğu Afrika’yı ‘Batı’ diye ikiye bölmek için askeri ve politik bir boşluk oluşacaktı. 

O zamanlar Mısır’ın başında İngiliz ajanından başka bir şey olmayan Hidiv Tevfik vardı ve el Ezher’in kıdemli üç şeyhi olan Şeyh Muhammed Aluş, Şeyh Hasan el Adwe, Şeyh el Halfavi tarafından kendi ülkesiyle savaşan orduyla iş birliği yapmaktan suçlu bulunmuştu.

Ermeni Hristiyan Mısır Başbakanı Nubar Paşa ve Hidiv Tevfik, orduya Harar şehrini ve Somali’deki kontrol noktalarını terk etmelerini emretti. Vali ise ordunun halkla birbirine çok bağlı olduğunu ve bu yüzden çekilmenin çok zor olacağını söyledi. Hidiv de valiyi görevden aldı ve onu çekilme esnasında sorun çıkaracak herhangi bir yetkilinin maaşına el koyma yetkisi olan İngiliz subay Brigadier Hunter’ın kontrolüne verdi. 

Mısırlı askerler Harar’dan çekilmeyi kabul etmeyerek halkla birlikte işgalcilere karşı bir blok oluşturdular. Başbakan Nubar ise bir emir yayınlayarak Vali Zali’ye çekilmeyi emretti. 

Bu olaylar mürted ajan hükümetlerin düşman Haçlılarla birlikte Müslümanların topraklarının işgal edilmesinde nasıl bir destek sağladıklarını ve pis roller oynadıklarını açığa çıkarıyor. Bugün hala mürted ajan hükümetler hala Doğu Afrika’da ve diğer İslam coğrafyalarında benzer uygulamalara devam ediyor.

Bu olaylar Mısır ve Doğu Afrika Müslümanlarının kendilerini bir ümmetten sayarak nasıl Haçlılara karşı durduğunun, içinde yaşadığı tüm problemlere rağmen Osmanlı Devleti’ni son hilafetin bir sembolü olarak görüp nasıl sadakatle bağlı olduklarının bir göstergesidir.

Bu ve benzeri olaylar Arap tarih ders kitaplarında kitaplarında bulunmuyor, aynı şekilde Rif savaşıyla ilgili ya da Kafkaslar ve Doğu Türkistan cihadıyla ilgili de herhangi bir kayıt bulunmuyor.

Çünkü Doğu Türkistan ve Orta Asya'nın ve hatta Atlantik kıyılarının ve Kafkaslar'dan Orta Afrika'ya kadar kafir işgalini nasıl aşacağımızı düşünmemizi istemiyorlar"

"Kelamcılık zihnimizi tüketti"

Müslümanların teknolojide geri kalması ve siyasi parçalanmaya gitmesini Batı ülkelerine karşı yenilginin iki sebebi olarak gösteren Mısırlı cihat lideri, "Bugün modern bilimin yerle bir ettiği eski Yunan felsefesine dayanan kelamcılık, ilim adamlarının zihnini tüketti." ifadesini kullandı. Aşırı sufi grupların Batı ülkeleri tarafından partner olarak görüldüğünü ileri süren Zevahiri, Amerikan düşünce kuruluşlarının hazırladığı raporlara işaret etti:

"Bu imansız düşman bizi iki sebepten ötürü mağlup etti:

İlk olarak: Silahlardaki üstünlüğü
İkinci olarak: Müslümanların hayatlarına mal olan siyasi ayrışma

Silah üstünlüğüne gelince: Bunun sebebi bizim uğraşmayı çoktan bıraktığımız bilimde bizden çok önde olmalarıdır. Müslümanlar yüzyıllardan beri akıllarını kelamcılığın revüleriyle ve mistik Sufizm koçanlarıyla doldurdular. Dinlerinin emri olan Allah’ın yarattıklarının ve dünyanın imarı üzerine düşünmeyi bırakıp, yaratılma gayelerinin dışındaki şeylere daldılar.

Müslümanları saptıran ve oyalayan unsurlar: Kelamcılık, batıl inançlar ve sapkın mistisizm.

Bu iki sapma Müslümanların kafalarını işgal ederek Allah’ın yarattıkları hakkında düşünmelerini engelledi. Yüce Allah buyuruyor ki: “De ki: «Yeryüzünde gezip dolaşın da Allah ilk baştan nasıl yaratmış bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır.» Gerçekten Allah her şeye kadirdir” (Ankebut 29:20). Ve yine Allah: “Ve elbette onlara, olan biten her şeyi bir bilgi ile anlatacağız; çünkü biz onlardan uzak değiliz. buyuruyor. 

Bugün modern bilimin yerle bir ettiği eski Yunan felsefesine dayanan kelamcılık, ilim adamlarının zihnini tüketti. Kelam, bir kurşun üretmeye, bir bomba üretmeye ve bir gemiyi yönlendirmeye dahi yaramadı! 

...

Amerikalılar, sapkın Sufi tarikatlarını desteklemek gerektiğini açıkladı ve RAND Enstitüsü tarafından yayımlanan kitapta (Ilımlı İslami Ağlar Oluşturma), Amerika Birleşik Devletleri ve Batı'nın potansiyel ortakları olarak şu kesimlere işaret etti: Seküler, ılımlı liberal ve Sufiler de dahil olmak üzere geleneksel Müslümanlar.

Modernistler, Sivil Demokratik İslam kitabını da kendilerini destekleyen ve güçlendiren bir kitap olarak görüyorlar. 
Amerikalıların, Batılıların ve Etiyopya’nın, Etiyopya’da mücahitlere karşı Haçlıların yanında savaşan Sufileri desteklemesi de bunun açık bir delilidir.

Amerikan-Siyonist siyasilerin elinde olan Mısır Müftülüğü de Somali’de el Şebab grubuna karşı Sufilerin desteklenmesi gerektiğini açıklamıştı.

Müslüman alimler kelamcılığın inceliklerini tartışıyor ve mistik Sufizmin çamurlarında debelenirken Avrupa uyanmaya ve Müslümanlarla savaşmak için hazırlık yapmaya başladı. Önce kiliselerinin teolojik egemenliğinden kurtulmuş ardından doğanın sırlarını öğrenmeye ve zenginlik elde edip Müslümanları alt etme hayalleriyle coğrafi keşiflere başlamışlardı.
..."

"IŞİD'in cevapları trajikomik"

Müslümanların Hz. Muhammed'in uyarılarına rağmen, siyasi ayrışmayı hafife aldığını belirten Zevahiri, "Hiçbir kabiliyeti olmadan kendisini halife ilan edenler ortaya çıktı ve kendilerine beyat etmeyen herkesi tekfir edip onlara savaş açtılar." dedi.

IŞİD'in hilafet ilanına karşı çıktığı sırada kendisine getirilen cevapları 'trajikomik' olarak niteleyen cihat lideri, "Ben en sahih Sünnet kitaplarından sahih hadisleri,Hulefa-i Raşidin'in  tekrarlanan ve üzerinde icma edilen uygulamalarını sunuyorum o ise zalim sultanları mazur gösteren sözlerle geliyor!" ifadesini kullandı.

Zevahiri, IŞİD özelinde Müslümanların siyasi parçalanmasına dair şu değerlendirmede bulundu:

"Mağlup olmamıza neden olan ikinci faktör ise siyasi parçalanma. Cihadın çöküşüne, iç kavgalara ve haram yoldan zenginleşmeye, bu zenginliklerle birlikte lükse kaçılmasına ve cihat için gerekli ilimlerin terk edilmesine yol açan 'ısırıcı meliklik'.

Müslümanların çoğu, peygamberin -Salat ve selam ona ve ashabına olsun- uyarılarına rağmen siyasi ayrışmayı hafife aldılar. 

Peygamber menheci üzere olan hilafet baş aşağı yuvarlanarak, Şûra’da Müslümanların haklarını korumayan, adaleti gözetmeyen, kutsal görevleri es geçen ve iyiyle kötüyü ayırt edemeyen 'ısırıcı melik'liğin eline düştü.

Trajikomik olan; 'ısırıcı melik'lerin en kötü örneklerinden biri olan İbrahim Bedri (Ebubekir el Bağdadi)'nin yozlaşmış yönetiminin hilafet iddiasının yanlışlığını beyan etmek için şuranın raşid halifelik için olmazsa olmaz şart olduğunu Sünnet'ten sahih rivayetlerle ortaya koyduğumda, onlardan biri bazı müteahhir (son dönem) ilim ehlinin hilafetin kırk kişinin beyatıyla da gerçekleşebileceği sözünü delil getiriyor!

Ben en sahih Sünnet kitaplarından sahih hadisleri,Hulefa-i Raşidin'in (Raşid Halifeler: Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali) tekrarlanan ve üzerinde icma edilen uygulamalarını sunuyorum o ise zalim sultanları mazur gösteren, müctehidlerin ve ilk dönem allamelerinin sözlerine ters düşen, Müslümanların duraklama ve gerileme dönemlerinde yazılan sözlerle geliyor!

Bu düşüş devirlerinde Bağdat'ta ve Mısır'da halifeler, zalim idareciler elinde oyuncak edilmediler mi? Peş peşe tahta çıkarılıp indirilmediler mi? Bazı halifelerin sonu (Abbasiler döneminde) dilencilikle bitti, bazıları ise kör edildi. Bu zalim sultanların yol açtığı felaketler, Batılı Haçlılar karşısında yenilgimizi inşa etti.

Bunların sözlerinden anlaşılan; eğer bir adam bir köyde -çocukları ve torunlarıyla da- kırk kişinin beyatını toplayabilirse kendini halife ilan edebilir!

Tüm bunlar Hulefa-i Raşidin menhecine, İbrahim Bedri'nin grubunun taassup ve aldatmayla muhalefetidir. Hasbunallah ve ni'mel vekil..."

"IŞİD'e ortak savunma teklif ettik ama..."

"Yenildik çünkü siyasi ayrılıklar bölünmemize sebep oldu, Hilafet toprakları birbirinden ayrı düştü.

Bugün -Şeyh Usame ve arkadaşları gibi- Müslümanların ve mücahitlerin birliğini sağlamaya çalışanlara karşı savaş verenler Müslümanların saflarını böldüler ve beyatlarını bozdular. Hiçbir kabiliyeti olmadan kendisini halife ilan edenler ortaya çıktı ve kendilerine beyat etmeyen herkesi tekfir edip onlara savaş açtılar. Tekfir ettikleri insanların İslamı hakim kılmak için mücadele ediyor olması onların umrunda değil.

Amerika Şam ve Irak’a hava saldırıları başlattığında (IŞİD'e) ortak savunma yapmayı teklif ettik ve bize cevap olarak hakaretler, tehditler ve tekfirler savurdular. Kendilerine bizim kafir olduğumuzla alakalı resmi beyanlarının da ne olduğunu birkaç kere sormamızın ardından dillerinden sel gibi dökülen tekfir ve hakaretlerin aksine herhangi bir cevap veremediler, aciz kaldılar ve iletişimi kestiler. Böylece Yüce Allah’ın “Madem ki şahit getiremediler, o halde onlar Allah indinde yalancılardan ibarettirler” (Nur 13) tehdidine muhatap oldular."

"Gelin birlikte şeriatı ikame edelim"

"Ve biz -Allah’ın lütfuyla- dünyanın her yerindeki Müslümanlara ve Tevhid’in mücahitlerine sesleniyoruz: Gelin birlikte sahih Hilafeti kurup Şeriatı ikame edelim ve Müslüman topraklarını özgürleştirelim. Gelin çetelerin, grupların ve kavmiyetçilerin egemenliğine son vererek Amerika’nın sesini kesin ve kibirlerinin sizi yenmesine izin vermeyin. Amerika ne bir şey yaratabilir ne nimet verebilir ne de can verip alabilirler. Şahit olun ki biz açıklamamızı ulaştırdık. 
Şimdilik bu kadarı yeterli -Allah’ın izniyle- ileriki bölümlerde Orta Doğu’daki Müslümanlarla alakalı konuşacağım.
Son sözlerimiz tüm övgüler alemlerin Rabbi olan Allah’adır, Allah’ın rahmeti ve bereketi efendimiz Muhammed Mustafa’nın ve âlinin ve ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun."

Kaynak: Mepa News

İlgili Haberler
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.