Joseph Massad

Joseph Massad

Filistin'i tanıma kararı halkı değil iş birlikçi Abbas rejimini ödüllendiriyor

Filistin'i tanıma kararı halkı değil iş birlikçi Abbas rejimini ödüllendiriyor

Bu hafta başında, aralarında İngiltere ve yerleşimci sömürgeleri Kanada ve Avustralya'nın da bulunduğu, ancak ABD'nin istisna olduğu çok sayıda Avrupa ülkesi, Filistin Yönetimi ve onun başı Mahmud Abbas'ın seçimle işbaşına gelmemiş iş birlikçi rejimi tarafından yönetilecek, var olmayan bir "Filistin Devleti"ni tanıdı.

Bu, İngiltere'nin Filistinli iş birlikçileri halk adına konuşmaları için ilk kez tanıması değildi. Bu uygulama, 1917'nin sonunda Filistin'i işgal edip sömürgeleştirdiğinde başladı.

Kasım ayında Balfour Deklarasyonu'nun yayınlanmasının ve aynı yılın Aralık ayında İngiliz ordusunun Filistin'i işgal etmesinin ardından (Eylül 1918'de Filistin toprakları üzerinde tam kontrol sağlandı), 1918-1920 yılları arasında İngiliz sömürge yönetimine ve Siyonist yerleşimci-sömürgeciliğine karşı çıkmak için 40'tan fazla Filistinli örgüt kuruldu.

Bu örgütler bağımsızlık talep etti, ulusal kongreler topladı ve Filistin'in Arap karakterini teyit eden ve Büyük Suriye içinde özgürleştirilmesi ve birleştirilmesi çağrısında bulunan kararlar kabul etti.

Yine de İngiltere, Filistinlilerin tanınma taleplerini sürekli olarak engelledi ve bunu da her zaman Siyonist projeyi kabul etmeleri koşuluna bağladı.

Bu tür taktikler, sömürgeleştirilenlerin kendi temsilcilerini reddetmek, ardından aralarından iş birlikçiler bulmak ve halklarına ihanet etmeye istekli olanları lider olarak yerleştirmek için dünyanın çoğunda merkezi bir sömürge stratejisini yansıtıyordu. Filistinliler de bir istisna değildir ve ister İngilizler ister Siyonistler döneminde olsun bu stratejinin başlıca örneğidir.

Yüzyıl boyunca, halk adına konuşan her meşru Filistin organı tanınmayı reddederken, iş birlikçiler meşrulaştırıldı. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ancak 1993 yılında temsilci rolünü terk edip Oslo'da İsrail'in Filistin'i sömürgeleştirme hakkını tanıdığında "Filistin halkının resmi sesi" olarak kabul edildi.

Şimdi hayali bir devletin başı olarak tanınan Filistin Yönetimi, Filistinlilerin kendi liderliklerini ve eylemliliklerini reddeden iş birlikçi bir rejimi yüceltmeye yönelik bu yüzyıllık sömürgeci stratejinin en son ifadesidir.

Erken dönem direniş

İngilizlerin Filistin'i fethinden sonra ortaya çıkan örgütler arasında en önemlisi, ilk şubesi 1918'de Yafa'da kurulan Filistinli Müslüman-Hıristiyan Dernekleri'ydi (MCA). İngiliz sömürgeciliğine ve Yahudi Siyonizmine karşı mücadelede dini çizgilerin ötesinde birlik aradılar.

Aynı yılın Kasım ayında Yafa MCA, askeri yönetimin baş siyasi sorumlusu ve politika belirleyicisi General Gilbert Clayton'a, Filistin'in Arap karakterini "Arap vatanımız Filistin" olarak teyit eden ve İngiltere'nin bir Yahudi ulusal yurdu yaratma politikasını reddeden bir muhtıra sundu.

MCA, 27 Ocak - 9 Şubat 1919 tarihleri arasında Kudüs'te ilk Filistin Ulusal Kongresi'ni topladı. Delegeler Filistin'in ve Lübnan da dahil olmak üzere tüm Suriye'nin kurtarılması çağrısında bulundu ve bağımsız ve birleşik bir Büyük Suriye talep etti. Bu kararları Paris Barış Konferansı'na iletmek üzere bir delegasyon seçildi, ancak İngilizler delegelerin ülkeden ayrılmasını engelledi. Yine de kararlar Paris'e ulaşmıştı.

Bu arada konferansta Siyonist Teşkilat (ZO) başkanı Chaim Weizmann, ABD Dışişleri Bakanı Robert Lansing ile bir araya geldi.

Weizmann daha sonra bu görüşmeyi anlatırken Lansing'e Siyonistlerin amacının "Filistin'in İngiltere'nin İngiliz olduğu kadar Yahudi olması" olduğunu söylediğini hatırlıyor. Lansing'in "Fransızların o dönemde Tunus'ta elde ettiği olağanüstü başarıyı örnek aldığını" da eklemiştir.

O dönemde bir Fransız yerleşimci kolonisi olan Tunus bir model olarak gösteriliyordu: Weizmann, "Fransızların Tunus'ta yapabildiklerini", "Yahudilerin Filistin'de, Yahudi iradesi, Yahudi parası, Yahudi gücü ve Yahudi coşkusuyla yapabileceklerini" savundu.

Tanınmayı reddetme

Haziran 1919'da Başkan Woodrow Wilson tarafından gönderilen Amerikan King-Crane Komisyonu, İngiliz-Fransız nüfuz alanları üzerindeki rekabeti azaltma çabalarının bir parçası olarak Anadolu, Suriye, Lübnan ve Filistin halklarının isteklerini araştırmak üzere Filistin'e geldi.

Komisyon Filistin'de MCA ve diğer derneklerden onlarca Filistinliyle görüştü, hepsi bağımsızlık talep ederken, genç milliyetçiler Suriye ile birleşme çağrısında bulundu.

Görüşülen tüm Filistinliler Siyonist yerleşimci-sömürgeciliğine şiddetle karşı çıktı.

Komisyon raporunu Ağustos 1919'da Paris Barış Konferansı'na sundu. Raporda Filistin halkının bağımsızlığa destek verdiği ancak henüz buna hazır olmadıkları belirtiliyordu. İkinci bir seçenek olarak, İngiliz ya da Fransız kontrolü yerine demokratik olarak seçilmiş bir meclisi olan bir Amerikan Mandası önerdi.

Ancak o zamana kadar Londra ve Paris kendi kararlarına çoktan varmış ve bulguları görmezden gelmişlerdi. Raporun kendisi, ABD Kongresi Balfour Deklarasyonunu onayladıktan sonra, 1922 yılına kadar yayınlanmadı.

Temmuz 1920'de, Fransa'nın Suriye'yi işgal ettiği ay, İngiltere Filistin'deki askeri işgalini sivil bir yönetimle değiştirdi ve Siyonist Yahudi politikacı Herbert Samuel'i yeni mandasının ilk yüksek komiseri olarak atadı.

Mayıs 1920'de Kudüs'te yapılması planlanan ikinci Filistin Ulusal Kongresi yetkililer tarafından yasaklandı. Bunun üzerine MCA, Aralık ayında Yafa'da tüm Filistinli kulüp, örgüt ve derneklerden katılımcıların yer aldığı geniş katılımlı bir üçüncü Ulusal Kongre topladı.

Kongrede Filistin'in bağımsızlığı için çağrıda bulunuldu ve halkı İngiliz hükümetine karşı ve uluslararası forumlarda temsil etmek üzere Filistin Arap Yönetimi (AE) adında bir komite seçildi. Samuel bu talebi tamamen reddetti ve komiteyi Filistin halkının temsilcisi olarak tanımayı reddetti.

Filistinliler Mart 1921'de Kahire'ye bir heyet göndermeyi başardılar ve bu heyet Siyonist ve kötü şöhretli bir antisemit olan Sömürgeler Bakanı Winston Churchill ile kısa bir süre görüştü.

Churchill'in günler sonra Filistin'e yaptığı ziyaret sırasında daha kapsamlı görüşmeler yapıldı. Filistinlilerin İngiltere'nin Balfour Deklarasyonu'nu feshetmesi, Yahudi kolonizasyonunu yasaklaması ve bağımsızlık vermesi yönündeki taleplerine yanıt olarak, Arap karşıtı ırkçı Churchill, İngilizlerin yönetme hakkının askeri fethe dayandığını ilan etti.

Sömürge yönetiminin "yıllarca devam edeceğini ve adım adım tam özyönetime giden temsili kurumları geliştireceğini" de sözlerine ekledi:

"Bugün burada bulunan hepimiz, çocuklarımız ve çocuklarımızın çocukları da bu tam olarak gerçekleşmeden önce dünyadan göçmüş olacağız."

O Ağustos ayında Filistinli Anglikanlardan oluşan bir heyet kendisine başvurduğunda Churchill, Filistinli Anglikanların "Sami ırklara" mensup olmaları nedeniyle kendilerini İngiliz Anglikanlardan ayıran büyük bir ırksal uçurum olduğunu hatırlatarak onları reddetti.

Tanınma koşulları

1921 yılında MCA Londra'ya gitmek üzere bir heyet görevlendirdi. O Temmuz ayında İngiliz Sömürgeler Bakanı Samuel'e bir mektup yazarak şöyle belirtti:

"Herhangi bir idari reform ancak İngiliz politikasının temel bir maddesi olmaya devam eden Yahudiler için bir Ulusal Yuva kurulması politikasının kabulü temelinde ilerleyebilir. Kurulabilecek hiçbir temsilci organın, Ulusal Yuva ilkesini hayata geçirmek için tasarlanan tedbirlere (göç vb.) müdahale etmesine veya bu ilkeye karşı çıkmasına izin verilmeyecektir."

Bunlar, İngiltere'nin Filistinlilerin yerli temsilini tanımaya istekli olduğu ve Filistinlilerin manda dönemi boyunca reddettiği sarsılmaz şartlar olacaktı. Milletler Cemiyeti de benzer gerekçelerle Filistinlilerin meşruiyetini reddetti.

İngilizler 1922'de Filistin için bir yasama konseyi kurmayı teklif ettiklerinde, tüm adayların ve partilerin mandanın ve onun Siyonist yerleşimci-sömürgeci projesinin meşruiyetini tanımasında ısrar ettiler.

O yıl toplanan beşinci Filistin Kongresi, seçimleri boykot etmek için bir kampanya başlatarak, Yahudi yerleşimci-sömürgeciliğini meşrulaştırmak için bir oyun diye nitelendirerek kınadı ve bağımsızlık talebini yineledi.

Tesadüfe bakın ki bu yıl aynı zamanda Tunusluların Fransız sömürgecilerle eşit haklar ve seçilmiş bir parlamentoda orantılı temsil talep ettikleri yıldı. Milletler Cemiyeti'nin Mandayı resmen İngiltere'ye vermesinin ardından Haziran 1923'te toplanan altıncı Filistin Kongresi, vergi ödemeyi reddetmek de dahil olmak üzere yetkililerle iş birliği yapmamayı vurguladı.

İngilizlerin böl-yönet taktikleri sonucunda, büyükleri Siyonistlerle değil İngilizlerle iş birliği yapan Kudüs'ün önde gelen aileleri ile büyükleri her ikisiyle de işbirliği yapan aileleri karşı karşıya getiren ulusal hareket bölündü ve yedinci Kongre'nin toplanması Temmuz 1928'e kadar ertelendi.

Sömürge iş birlikçileri

Yahudi Ajansı'nda üst düzey bir Siyonist yetkili ve Siyonist Yönetim'in "Arap Bölümü" başkanı olan Chaim Kalvarisky, MCA'ya alternatif olarak Filistinli hizipçi Ulusal Müslüman Topluluğu'nun (NMS) kurulmasını finanse etti.

Hizipçi Müslümanları Filistinli Hıristiyanların nüfuz aracı olarak nitelendirilen MCA'ya saldırmaya teşvik etti. Kalvarisky ayrıca, ulusal Filistin örgütlerine liderlik eden rakip eşrafa meydan okuyan "Tarım Partisi "ni (el-Hizb el-Zira'i) kurmaları için elit ailelerin üyelerini finanse etti.

Sömürge karşıtı Filistinliler hem NMS'yi hem de Tarım Partisi'ni Siyonist finansmanı kabul ettikleri ve Yahudi kolonizasyonuna uyum sağladıkları için hain olarak görüyorlardı.

Tarım Partisi daha sonra 1936-39 Büyük Filistin İsyanı sırasında İngilizlerin ve Siyonistlerin Filistinli devrimcileri öldürmelerine yardımcı olmak için "barış çetelerine" sponsor olduğu Filistinli iş birlikçiler için bir model oluşturacaktı. "Barış çeteleri" de 1994'ten bu yana İsrail adına Filistin direnişini bastıran Filistin Yönetimi güvenlik güçlerinin modeli olacaktı.

Batı'nın 1948-53 Tüm Filistin Hükümeti'nin (APG) egemenliğini tanımayı reddetmesi, Filistinlilerin meşruiyetini inkar ederken onları temsil etmeyenleri tanımanın bir başka örneğiydi.

Batı, APG'yi tanımak yerine Ürdün Kralı I. Abdullah'ı 1948'den sonra Filistin'de kalan toprakların meşru yöneticisi olarak destekledi. Bu dinamik 1964'te FKÖ'nün yükselişinden sonra, özellikle de 1969'da popüler Filistinli gerillaların liderliği üstlenmesinden sonra da devam etti.

Özellikle FKÖ Başkanı Yaser Arafat'ın 1974'te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmanın ve BM'nin FKÖ'yü "Filistin halkının tek ve meşru temsilcisi" olarak tanımasının ardından, eskiden sömürge olan dünyanın büyük bir kısmı 1974'te FKÖ'yü tanıdı.

Bununla birlikte, ABD ve Batı Avrupalı müttefikleri örgüte temsili meşruiyet vermeyi reddetti.

1973 savaşının ardından Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, BM himayesinde Cenevre'de bir barış konferansı düzenlenmesini teklif etti ve konferans aynı yılın Aralık ayında toplandı. Konferansa Mısır, Ürdün ve İsrail katılırken, FKÖ resmi olarak davet edilmediği için Suriye katılmayı reddetti.

Aslında Sedat Ekim ayı sonunda FKÖ'ye gayrı resmi bir davet göndermiş, bu da örgüt içinde katılma konusunda büyük tartışmalara yol açmıştı. Hatta Arafat, Henry Kissinger'a katılmaya hazır olduğunu belirten bir mesaj bile göndermişti.

Sonunda resmi bir davet gelmeyince FKÖ katılmamayı tercih etti, zira konferans, İsrail'in 1967'de işgal ettiği "topraklardan" çekilmesi karşılığında İsrail'in tanınmasını öngören 242 ve 338 sayılı BM kararlarına dayanıyordu. ABD, İsrail ve Ürdün FKÖ'nün katılımına karşı çıktı.

Teslimiyetin tanınması

Gerçekten de, FKÖ'nün 1988'de Cezayir'de tarihi Filistin topraklarının yüzde 22'sinin bağımsızlığını tek taraflı olarak ilan etmesinin ardından Filistinlilerin pek çok hakkından ödün vermesine rağmen, Batı ve İsrail örgütün meşruiyetini tanımayı kararlılıkla reddetti.

ABD ve İsrail, 1991'deki uluslararası Madrid Orta Doğu Barış Konferansı'na FKÖ'nün katılmasını engellemiş, bunun yerine sadece Batı Şeria ve Gazze'den bir Filistin delegasyonunun Ürdün delegasyonunun bir parçası olarak katılması ve bağımsız olarak katılmaması konusunda ısrar etmişti. O zaman bile Amerikalılar ve İsrailliler katılımcıları incelemiş, "sertlik yanlısı" olarak gördüklerini ya da Doğu Kudüslü oldukları için reddetmiş, diğerlerini ise onaylamışlardı.

FKÖ'nün Filistin halkını temsil etmekten vazgeçip Oslo'da İsrail ve ABD'nin taleplerine boyun eğerek İsrail'in Filistin üzerindeki sömürgeci hakimiyetini teyit ettiği 1993 yılına kadar Filistinlilerin "meşru" temsilcisi olarak tanınmadı.

Bu, 1910'lu yılların sonlarından beri İngiliz sömürge koşullarıyla uyumluydu. Yani sadece Avrupalı Yahudilerin ülkelerini sömürgeleştirme ve çalma hakkını tanıyan Filistinliler, böyle bir meşruiyetten tamamen yoksun olsalar bile, halklarının meşru temsilcileri olarak tanınacaktı.

FKÖ kendisini 1920'lerdeki sömürge karşıtı MCA'nın eşdeğerinden, iş birlikçi rakibi Tarım Partisi'ne dönüştürmüştü.

Hamas, 2006 yılında İsrail ve ABD'nin diktesi altında Filistin Yönetimi tarafından desteklenen Oslo sonrası yasama seçimlerine katılmayı seçtiğinde -seçim direniş grubunun ezici zaferiyle sonuçlandı- ABD, İsrail ve Batı Avrupa, Hamas'ı Batı Şeria ve Gazze'deki Filistin halkını temsil eden meşru hükümet olarak tanımayı bir kez daha reddetti.

Hamas'ı iktidardan uzaklaştırmak için 2007'de, Batı Şeria'da başarılı olan ancak Gazze'de başarısız olan bir darbeyi desteklediler. Bu seçimlerin deneyimi İsrail'i ve Batılı emperyal güçleri, sonucu önceden garanti edilmedikçe ve hiçbir rakibin iş birlikçi rolünü tehdit edemeyeceği garanti altına alınmadıkça, Abbas rejimi altında başka bir oylamaya izin verilemeyeceğine ikna etti.

Filistin Yönetimi 1994'ten bu yana İsrail işgalinin uygulayıcısı olarak memnuniyetle görev yapmış ve özellikle Filistin halkına karşı devam eden soykırımın son iki yılında tüm direnişlerin bastırılmasına yardımcı olmuştur.

Daha geçen hafta, Filistin Yönetimi'nin iş birlikçi rejimi İsrail'in Batı Şeria'da planladığı bir direniş operasyonunu ortaya çıkarmasına yardımcı oldu.

Filistin Yönetimi yetkilileri arasındaki çekişme, kısa bir süre önce Tuğgeneral Riyad Ferac'ın eski eser kaçakçılığı yapmak ve Eriha'daki Deyr Kale manastırına ait araziyi İsrailli yerleşimcilere satmak suçlamasıyla askeri istihbarat teşkilatı tarafından tutuklanmasına yol açtı. Ferac, Abbas'ın yerine geçmesi beklenen Filistin Yönetimi istihbarat şefi Tümgeneral Mecid Ferac'ın kardeşi.

İngiltere ve yerleşimci-sömürgelerinin bu hafta hayali bir Filistin Devleti'ni tanıması, İsraillilerin iddia ettiği gibi Hamas için değil, Filistin Yönetimi'nin Filistin halkının yerleşimci-sömürgeci düşmanına sadakatle hizmet etmesi ve yabancı Yahudilerin ülkelerini sömürgeleştirme hakkını tanıma konusundaki ısrarı için bir ödüldür.

Yahudi üstünlüğünün meşrulaştırılması

Filistin halkının tarihi düşmanları, hayali bir Filistin devletini tanıyarak, işgal altında yaşayan Filistinlilerin çoğunluğu tarafından demokratik yollarla seçilmiş son siyasi parti olan Hamas'ı Filistin'in geleceğine ilişkin her türlü siyasi denklemden çıkarmakta ısrar ediyor.

İngiltere başbakanı "tanımanın Hamas için bir ödül olmadığını" vurguladı ve "İngiltere'nin önümüzdeki haftalarda Hamas liderliğindeki üst düzey isimlere yaptırım uygulamak için daha ileri adımlar atacağı" sözünü verdi. Kanada başbakanı ise tanımanın "barış içinde bir arada yaşama ve Hamas'ın sonunu getirme arayışında olanlara güç vereceğini" vurguladı.

Avustralya başbakanı formülü en açık şekilde dile getirdi:

"Filistin Yönetimi Başkanı, İsrail'in var olma hakkını tanıdığını yinelemiş ve Avustralya'ya demokratik seçimlerin yapılması ve finans, yönetim ve eğitim alanlarında önemli reformların gerçekleştirilmesi taahhütleri de dahil olmak üzere doğrudan taahhütlerde bulunmuştur. Terör örgütü Hamas'ın Filistin'de hiçbir rolü olmamalıdır."

İsrail'in Gazze'deki imha kampanyası hız kesmeden devam ederken, bu haftaki devletleşme tiyatrosu her şeyden önce İsrail'in Yahudi üstünlükçü bir devlet olarak kalma hakkını tanımak için tasarlanmıştı.

Bu düzenin sürdürülmesindeki rolleri nedeniyle, Filistin Yönetimi'nin iş birlikçileri Filistin halkının resmi temsilcileri olarak kutsandılar.

İngilizlerin 1920'lerde başlattıkları şey bir asır sonra 2020'lerde de devam ediyor. Ne kadar değişse de hep aynı...


Middle East Eye'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 5485 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
1 Yorum
Joseph Massad Arşivi