Horasan'dan Gazze'ye ve Afrika'ya: Ümmete yönelik küresel drone taarruzu
Drone olgusu, günümüz dünyasının en çok konuştuğu meselelerden biridir. Medyanın gündeme taşıdığı kadar, sahadaki gerçekler de bu insansız hava araçlarının ümmete karşı yürütülen haçlı-siyonist savaşın en iğrenç silahı olduğunu göstermektedir.
Horasan’daki tecrübeler
Belki dronların tarihi ve insansız bir şekilde uçabiliyor oluşları birçok insana bilindik bir hikaye gibi gelebilir. Ancak mesele, sadece teknolojiden ibaret değildir; bu teknolojinin ümmetin üzerine nasıl musallat edildiğini bilmek gerekir.
Haçlı-Siyonistlerin bu teknolojiyi kullanarak ümmete verdikleri zararların uygulamalı ilk örnekleri Horasan bölgesinde görülmüştür. Amerika, günümüzde İsrailli ve Avrupalı müttefiklerine aktardığı bu teknolojiye dair en derin tecrübeleri bu sahada elde etmiştir. Uzun yıllar boyunca Amerikalılar Afganistan ve Pakistan sınırında, Kuzey ve Güney Veziristan’da Müslüman halkı bu teknoloji ile hedef aldı.
Amerikalılar, Afganistan’da açık savaş meydanında Taliban ile yüzleşmekten aciz kaldıkları için gökyüzüne sığındılar. Yorucu ve sonuçsuz bir şekilde masum halkı öldürmelerinden sonra savaş taktiklerini yeniden belirlediler. Artık savaşın esas yönünü hava saldırıları ve drone operasyonları oluşturdu. Kapalı odalardan kumanda edilen bu uçaklar, hedef evlere, medreselere ve pazar yerlerine ölüm yağdırdı.
New America Foundation tarafından verilen istatistiklere göre, Haziran 2004’ten Ekim 2011’e kadar Pakistan’ın kabile bölgelerinde 329 drone saldırısında 2586 kişi öldürülmüştür. Londra Araştırmacı Gazetecilik Bürosu’na göre ise yine 2004–2011 arasında drone saldırılarında 2229 kişi öldürülmüş, bunlardan 168’i çocuk olmuştur. Binlerce erkek, kadın ve çocuk bu şekilde şehit edilmiştir.
2006’da Pakistan-Afganistan sınırındaki bir medresede 69 çocuğun drone ile vurulması, Haçlı-Siyonistlerin nasıl bir barbarlık yürüttüğünü bütün dünyaya gösterdi.
Sivillerin kayıpları meselesinde, eski bir BM Yargısız İnfaz Raportörü’nün şu açıklaması, CIA adı verilen insanlık dışı yapının barbar tabiatının açık bir örneği olarak yeterlidir:
“Açıkça görülüyor ki, CIA bireylerin sistematik şekilde suikastını yürütmektedir. Yaptıkları üzerinde hiçbir denetim yoktur ve elbette hiçbir hesap verme sorumluluğu da yoktur. Yani kanunun fiilen dışlandığı bir alandır. Gerekçe olarak da şunu öne sürmektedirler: ‘Ah, biz 11 Eylül’de saldırıya uğradık; bu yüzden BM Şartı’nın meşru müdafaa hükümlerine dayanarak, yıllar önce gerçekleşmiş o saldırıyla bağlantılı olduğunu iddia ettiğimiz herkesi, dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir zamanda öldürme hakkına sahibiz.’”
Amaç açıktı: Mücahidleri sindirmek, halkı korkutmak ve ümmeti yıldırmak. Fakat bu kanlı saldırılar, aynı zamanda ümmetin içinde drone sisteminin nasıl işlediğini anlamaya dönük büyük bir bilinç de oluşturdu. Casus çipleri, işaretleyici kalemler, sahadaki hain muhbir şebekeleri… Drone saldırılarının zinciri zamanla bir bir açığa çıktı.
Mücahid bir hedefe karşı gerçekleştirilen ilk drone saldırısı, Pakistan ordusu tarafından 2004 yılında Komutan Nek Muhammed Şehid’e (Allah ona merhamet etsin) karşı yapılmıştır. O, Güney Veziristan’daki Vana bölgesinde ensarların lideriydi. Pakistan Ordusu bir anlaşma yaparak onlara güvenmek gibi bir hata yaptı. Ordu yetkilileri kendisine bir uydu telefonu verdiler, sonra da aynı telefonla onu gözetleyip Amerikalılara ihbar ettiler. Neticede Amerikalılar onu drone ile vurdular.
Bu bilgi, Pakistan Ordusu ve Hükûmeti’nin sürekli “bizim drone saldırılarıyla alakamız yok” sözlerinin iç yüzünü ortaya koymaktadır.
Casus şebekeleri meselesine gelince, Veziristan’da yakalanan bir casussun itirafları üzerinden bildirilen bir olaya bakalım:
Bir adam, ayda ancak 4000 rupi kazanan bir tamircinin yanına gelir. (Bu olayın gerçekleştiği dönemde 4000 Rupi takriben 50 USD kıymetindeydi) Ona, küçük bir iş karşılığında ayda değil günde 4000 rupi verebileceğini söyler. Tamirci hayretler içinde kalır ve kısa bir ikna çabasından sonra bu teklifi kabul eder. O “küçük iş” sadece, falanca Mücahid’in evinin üzerine o farkına varmadan bu çipi atmaktır. Tamirci için hiçbir sorun yoktur. Çünkü bu parayla artık yeni bir ev satın alabilecektir! Böylece bir gün sinsice gider ve çipi o Mücahid’in evine atar. Birkaç gün sonra vızıldayan drone gökyüzünden süzülür bir kuş cennete uçar…
İsrail’in Gazze’deki Teknolojisi – Horasan Tecrübesinin Devamı
Bugün Gazze’nin semalarında uçan siyonist drone’lar, işte bu Pakistan ve Afganistan’daki deneyimlerin üzerine inşa edilmiştir. ABD’nin geliştirdiği ve Pakistan topraklarında denediği yöntemler, İsrail’in eline geçmiştir. Şimdi o teknolojiyi daha da ileri götürerek, Gazze’deki Müslümanlara karşı kullanıyorlar.
Gazzeli mücahidlerin ve direnişçi halkın evlerinin üzerine işaretler atılıyor, dronelar havadan sürekli gözetim yapıyor. 15 yıl önce Veziristan’da işlenen cinayetler, bugün Gazze’de daha gelişmiş kameralar, daha hızlı vuran füzeler ve daha sofistike yapay zeka destekli casus ağlarıyla tekrarlanıyor. Siyonist devlet, ABD’nin Horasan’da denediği bu teknolojiyi çok daha üst seviyelere çıkararak İslam ümmeti üzerine musallat etmeyi sürdürüyor.
Amaç yine aynı: Mücahidin kalbine korku salmak. Ama Allah’ın izniyle, korku gerçekte onların kalplerindedir. Mücahidler ise direnişine devam etmektedir.
Afrika’daki drone cepheleri
Horasan’dan sonra, Gazze ile birlikte Afrika da bu kara teknolojinin hedefi haline geldi. Somali’de, Mali’de, Nijer’de, hatta Libya semalarında Müslüman köylüler ve Mücahid unsurlar, Amerika, Fransa ve aşağılık BAE’nin drone saldırılarının kurbanı oldu.
Afrika topraklarında, Müslüman köylerine insansız hava araçlarıyla saldırılar yapıldı, düğünler, pazar yerleri bombalandı. “Terörle mücadele” adı altında yürütülen bu katliamlar, gerçekte Müslümanları yıldırmak ve ümmetin direniş damarlarını kurutmak için yapılan taarruzlardır.
Bugün Amerika, Avrupa ve İsrail, aşağılık pis münafık BAE ve müttefikleri ile aynı zincirin halkaları olarak drone teknolojisini her cephede ümmete karşı kullanıyorlar.
Drone zinciri ve ihanetin çehresi
Drone operasyonları, asla tek başına gökyüzünden yürütülmüyor. Bu zincirin halkaları şunlardır:
- Amerikan kontrol odaları,
- Başta Pakistan olmak üzere ülkelerdeki yerel istihbaratlar,
- Hain muhbir şebekeleri
- Satılmış yöneticiler,
- Ve bu sistemi yalanlarla meşrulaştırmaya çalışan medya.
Pakistan ordusu ve hükûmeti, yıllarca “dronelar ile bizim alakamız yok” diye ümmeti kandırdı. Gizli anlaşmalarla Amerika’ya topraklarını açtılar, üsler inşa ettiler, Amerikalıların eline hedef bilgileri verdiler. Bugün aynı ihanet Gazze’de ve Afrika’da da yaşanıyor. Yerel işbirlikçiler, düşmana ümmetin kanını satıyor.
Ümmete çağrı
Drone saldırıları sadece bir silah değil, ümmete karşı küresel bir savaştır. Horasan’da başlayan, Yemen ve Gazze’de devam eden ve Afrika’ya yayılan bu zincire karşı Müslümanlar tek vücut olmalıdır.
Mücahitler bu zinciri ifşa ettiler. İhanetin yüzünü açığa çıkardılar. Şimdi ümmetin âlimleri, mühendisleri, gençleri ve tüm imkân sahipleri bu davete icabet etmelidir. Anti-drone teknolojiler üzerinde çalışmak, onları hacklemek, imha etmek için gayret göstermek bir şeref meselesidir.
Allah (subhanehu ve Teala) şöyle buyurur:
“Size ne oluyor da Allah yolunda ve: ‘Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize katından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı gönder’ diye yalvaran zayıf erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” (Nisâ, 4:75)
Bu çağrı, sadece Gazze’deki, Yemen’deki ya da Horasan’daki Müslümanlara değil, bütün ümmete yöneliktir. Bugün Gazze’de şehit edilen çocukların çığlığı, dün Veziristan’da bombalanan medresedeki çocukların çığlığının devamıdır.
Sonuç
Bu din, Allah’ın vaadettiği üzere zafer için yazılmıştır. Drone’lar, füzeler, tanklar… Hiçbiri Allah’ın dinini durduramayacaktır. Drone zincirinin sonu, Allah’ın izniyle Müslümanların eliyle gelecektir.
Bu dronlar hacklenebilir ve yönlendirilebilir. Irak’taki Mücahitler geçmişte bunu başarmıştır. Ancak ümmetin her ferdi kendine sormalıdır… Ey Kardeşim! Allah’ın sana verdiği imkânlarla masum Müslümanlara yardım etme konusunda ne yapmaktasın?
Anti-drone teknolojisine dair bilgi ve uzmanlığa sahip olanların bu davete icabet etmesi gerekir. Çünkü ümmet, parlak zihinlerden yoksun değildir. Dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca Müslümandan pek çoğu, bu şeytanî füzelerle mücadelede kardeşlerine yardımcı olabilir.
Bu, sadece dinî ve insani bir görev değil, aynı zamanda kesin bir yükümlülüktür. Müslümanlar tek bir beden gibidir; bir uzuv acı çektiğinde bütün beden o acıyı hisseder.
Nu‘man b. Beşîr (r.a.) şöyle demiştir:
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
“Müminlerin birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet etmede ve birbirlerini korumada misali, bir beden gibidir. Bedenden bir uzuv rahatsız olursa, bütün beden uykusuzluk ve ateş ile ona iştirak eder.”
Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) yine buyurdu ki;
“Bir Müslüman, bir başka Müslümanın onur ve haysiyetinin çiğnendiği bir durumda ona yardım etmezse, Allah da onun kendisine yardım etmesini istediği bir durumda ona yardım etmez. Ama bir Müslüman, bir başka Müslümanın onuru ve haysiyetinin çiğnendiği bir durumda ona yardım ederse, Allah da onun kendisine yardım etmesini istediği bir zamanda ona yardım eder.”
Bu din zafer ve dünya hâkimiyeti için yazılmıştır. Allah, düşmanlarının bütün tuzaklarına karşı ona yardım edecektir. Hiçbir drone ve hiçbir silah, Allah’ın Resûlü’nün (sav) sözlerinin hakikatini engelleyemeyecektir.
Resulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu;
“Allah yeryüzünü benim için dürdü; doğusunu da batısını da gördüm. Ümmetimin hâkimiyeti, bana gösterilen yerlere ulaşacaktır.” (Müslim, Tirmizî, İbn Mâce, Ahmed)
Ve bu çağda yaşayan bir Müslümanın bu zaferde rol alması, onun amel defterinde son derece parlak bir nişane olacaktır. Bu öyle bir mükâfattır ki, sahih hadislerde bildirildiği üzere 50 sahabenin sevabına denktir.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) yine buyurdu ki;
“Önünüzde öyle günler vardır ki, o günlerde sabretmek, elde kor kömürü tutmak gibidir. O günlerde doğru davranan kimseye, kendisi gibi davranan elli kişinin sevabı verilecektir.”
Sahabe sordular:
“Ey Allah’ın Resûlü, onların ellisinin sevabı mı?”
O buyurdu:
“Hayır, sizin ellinizin sevabı.” (Ebû Dâvud)
Bugün ümmetin üzerine düşen, bu fitne çağında kardeşlerine yardım etmek, ihanet zincirlerini kırmak ve haçlı-siyonist düşmanın silahlarına karşı koymaktır.
Kudret ve kuvvet ancak Allah’tandır.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.