Mahmut Cemil İnce

Mahmut Cemil İnce

Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok

Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok

Dilimize yerleşmiş olan veciz bir söz var: "Amerika'yı yeniden keşfetmek." Bu söz, ne olduğu zaten bilinen, neticeleri daha önce görülmüş olan bir şeyi tekrar etmeye kalkmayı ifade ediyor. Yani daha önce yürünmüş ve ne olduğu anlaşılmış bir yolu tekrar yürümeye çalışmak anlamında.

Benzer şekilde "Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok" sözü de sıklıkla kullanılan bir söz.

Yani bu sözle deniliyor ki, ne olduğunu zaten anladığımız, gördüğümüz bir şeyi tekrar tekrar denemeye kalkmayalım.

***

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) meselesi İslam alemi açısından daha ziyade İkinci Dünya Savaşı sonrasının bir meselesi.

İkinci Dünya Savaşı'nın ABD açısından zaferle bittiği 1945 yılı sonrasında dünya genelinde Amerikan hegemonyası büyük ölçüde hissedilir oldu. Bu savaş sırasında büyük yara alan İngiltere ve Fransa gibi eski güçler, İslam alemindeki etki alanlarını zamanla ABD'ye kaptırmaya başladı. 1948 yılında başlayan Marshall yardımları, 1949'da Suriye'de ve 1953'te İran'da yaşanan darbeler, ABD'nin İslam alemine yönelik müdahalelerinin yakından hissedilmeye başlandığı ilk büyük örneklerdi.

1956'daki Süveyş Krizi ile birlikte ise bu durum resmen tescillenmiş oldu. İslam aleminde İngiliz ve Fransız etkisi sona ererken, yeni bir güç olarak ABD kendisini yerleştirdi. 1958 Lübnan İç Savaşı, 1967'deki Arap-İsrail savaşı ve sonrasında ABD'nin bölgedeki etkisi tartışılmaz bir hal almaya başladı.

ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş şiddetlenirken 1960'lı yıllar ve sonrasında Amerikan etkisi artık zirvedeydi. Öyle ki Sovyet yayılmacılığının önlenmesi ve komünizmle mücadele konusunda ABD büyük bir müttefik olarak addediliyordu. Bu durumu 1979 yılında başlayan Afganistan Savaşı ile net bir şekilde anlayabiliriz.

Türkiye'den bakıldığında bu durumu anlamak daha da kolaylaşıyor. Komünizmle Mücadele Derneği, Yeşil Kuşak ve benzeri ifadeleri birçoğumuz duymuşuzdur. Sirkeci'den Bakırköy'e giderken üzerinden geçtiğimiz Kennedy Caddesi'nin adı dikkatimizi çekmiştir. Zira ABD bu dönem müdahalelerini daha sessiz ve alttan bir şekilde yürütüyor, kendisini güvenilir bir müttefik olarak lanse ediyordu.

Fakat o dönemde de Müslümanlarla savaş halindeki rejimleri desteklemeye, İslam ülkelerinde askeri darbeler tertip etmeye, kendi ideolojik tabanını yaymaya ve Müslümanlar içerisinden ajanlar devşirmeye devam etti. ABD'nin 1970'lerle birlikte İsrail'e desteği arttıkça asıl yüzü daha net görülmeye başladıysa da açık bir Amerikan düşmanlığının başlaması daha ileriki yılları bulacaktı.

Zamanla İslam alemi ABD'nin istediği çizgiden dışarı çıkmaya başlarken ABD'nin müdahaleleri de arttı. Askeri darbeler sıklaştı, İslam düşmanı rejimlere verilen destek yoğunlaştı. İran-Irak Savaşı, Birinci Körfez Savaşı, Bosna, Somali gibi örneklerle ABD'nin yüzü kitleler nezdinde daha net seçilmeye başladı.

Elbette bundan yıllar önce merhum Seyyid Kutub, Abdullah Azzam, Muhammed Kutub, Mevdudi gibi isimler ABD'nin iç yüzünü Müslümanlar nezdinde aydınlatmıştı. Türkiye'deki birçok İslami uyanış öncüsü de, ABD'nin Sovyetler'e karşı ehven göründüğü bir çağda olmalarına rağmen, bu ikisi arasında hiçbir fark olmadığını Müslümanların kolektif hafızasına elhamdulillah kazımıştı.

ABD, asıl yüzünü zamanla ortaya çıkarmaya başladı. Körfez Savaşları, Afganistan ve Sudan'daki bombalamalar, İsrail'e yönelik desteğin devasa boyutlara ulaşması, Mısır gibi rejimlere verilen destekler ABD'yi günden güne nefret edilir bir hale soktu. Kitleler nezdinde ABD'nin hiçbir olumlu yanı kalmadı. Nihayetinde 11 Eylül 2001 saldırıları ABD'yi yıllardır vekil güçleri aracılığıyla verdiği İslam karşıtı savaşı bizatihi kendisi vermek zorunda bıraktı, Afganistan ve Irak işgal edildi. Bu savaşın patlak vermesiyle birlikte ABD, yıllardır gizliden gizliye verdiği istihbari, dini, kültürel ve siyasi savaşı da ifşa etmek durumunda kaldı. ABD'nin İslam'ı tahrif için verdiği istihbarat savaşı, İslam alemindeki çeşitli yapılarla olan iş birlikleri, özellikle dinler arası diyalog projesi, "ılımlı İslam" düşüncesi gibi meseleler aleni bir hal aldı. ABD eteğindeki tüm taşları dökerken Müslümanlar da Amerika'yı tamamen keşfetmiş oldular. Bugün, özellikle 7 Ekim 2023'ten bu yana Filistin'de yaşananlar da göz önüne alındığında, İslam aleminde ABD'ye yönelik hiçbir sempati olmadığını, hatta dünyanın ıslahının Amerikan düzeninin yok olmasından geçtiğine dair bir fikir birliği olduğunu görmek mümkün.

***

Yaşadığımız son süreçte, özellikle Suriye'deki devrimin ardından, "Amerika'yı yeniden keşfetmeye" yönelik genel bir çaba olduğu göze çarpıyor.

Ben şahsi olarak, Amerika ile ittifakın geçici olarak dahi olsa mümkün olamayacağı kanaatini taşıyanlardan biriyim. Zira ABD, dünya üzerindeki herhangi bir devletten ibaret değil. ABD, şeytanın düzenini kurmayı, İslam'a karşı savaşmayı, küresel bir küfür imparatorluğu tesis etmeyi, insanları sömürmeyi, kapitalizmin ahlaksızlığını dünyaya yaymayı şiar edinmiş bir sistem. İnsanlığın başından bu yana küfrü, tuğyanı ve şeytanla iş birliğini en zirveye taşıyan tağuti güç. Sapkınlığı, dinsizliği ve şerri yayma hedefi olan bir otorite.

Evet, Suriye yönetiminin içerisinde bulunduğu zor durumu, desteğe muhtaç olduğunu anlamak zor değil. Bu açıdan Suriye yönetiminin ABD ile geliştirdiği ilişki modelini savunanların motivasyonunu da anlayabiliyorum. Bu yönetimi kuran Ahmed Şara ve diğer liderlerin geçmişlerine, cihadi tecrübelerine, ödediği bedellere güveniyorlar. Ben de özellikle Suriye'deki askerlerden komutanlara kadar tüm mücahidlere büyük bir güven ve saygı duyuyorum. Elhamdulillah geçmişten bugüne onları ve hürmetlerini savunma hususunda bir an olsun tereddüt etmedim.

Fakat burada anlamamız gereken şey, meselenin mücahidlere ve liderlerine güvenme konusunda değil, ABD'ye güvenme konusunda olduğu. Yani bu husus kişilerle alakalı olan bir mesele değil. Mesele bizatihi ABD ile yol yürümenin Müslümanlara vereceği zarar. Böyle bir ilişki modeli geçici bir süre buradaki Müslümanların rahat bir nefes almasına vesile olabilir. Ancak ABD ile yol yürümek şeytanla yol yürümekten farksızdır. Onlara güvenilemez.

Bu noktada altını çizmek gereken bir diğer husus da Suriyeli yöneticilerin tavrından da ötede, Müslümanlar içerisinden bazı kimselerin ABD ile yol yürümeyi meşrulaştırmaya çalışıyor olmasıdır. Yöneticilerin yaptıkları daha sınırlı bir düzeyde kalırken bu kimselerin yaptıkları ise Müslümanların zihinlerini doğrudan hedef alarak "müttefik Amerika" imajı oluşturuyor. Bu gerçek bir tehlike, elbette anlayanlar için.

Hülasa, Müslümanların Amerika'yı yeniden keşfetmesine gerek yok. Zira Amerika çoktan keşfedilmiş ve şerir yüzü ifşa olmuştur.

Rabbim Müslümanları ABD'nin şerrinden korusun ve Müslümanlar için büyük bir umut olan Suriye'yi muhafaza etsin. Rabbimizden niyazımız Suriye yönetimine tevfik vermesi ve onları hayırlara sevk etmesidir, öyle ki Müslümanların umut ve özlemlerini gerçekleştirebilsinler.


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 5367 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Mahmut Cemil İnce Arşivi