Mahmut Cemil İnce

Mahmut Cemil İnce

Seküler irtica

Seküler irtica

Ülkemiz maalesef asırlardır yerli yerine oturmamış kavramlar dolayısıyla problemler yaşamakta. İrtica, yobazlık, sekülerizm, laiklik, ifade hürriyeti... Liste böylece uzayıp gidiyor.

Elbette bunların hepsinin anlamını ve sınırlarını da iyice kavramak gerekiyor. Aksi halde ortaya çıkan karmaşanın önünü almak mümkün değil.

Örneğin, onlarca emekli amiralin, emreder tavırla yazdığı bir bildiriyi, ifade özgürlüğü ve seküler bir refleks olarak gören ve gösteren kesimler ortaya çıkıyor. Oysa ki şahsi bir ifade açıklamasıyla, 100'den fazla emekli amiralin bir gece vakti muhtıra yayınlaması arasındaki farkı akıl sahipleri kolayca anlayabilir.

Fakat partizanlık maalesef insanda aklını kullanacak bir hal bırakmıyor.

Şu ifadelere tekrar bir göz atalım:

"TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk'ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir."

Siyaseti siyasilerin yapması herkes için daha hayırlı. Emekli -veya muvazzaf- askerler de ülke siyasetine yön verme isteğinde iseler, askeri sıfatlarını bırakıp siyasi bir parti çatısına dahil olarak bunu yapabilirler. Aksi halde, yaptıkları açıklamaların, "vesayetin siyasete yön verme çabası" olarak görülmesi gayet normaldir.

Seküler irtica

Dikkat çeken bir başka mesele ise, bir şekilde yeniden toplumun gündemine getirilen "irtica" meselesi.

Ülkedeki seküler kesimlerin ısrarla üzerinde durduğu bu konu, son olarak bir askerin görüntülerinin sosyal medyada yayınlanmasıyla tekrar gündem oldu.

Bu konu, emekli amirallerin bildirisinde kendisine yer buldu:

"Diğer taraftan; son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur. TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerimiz son yıllarda; çok bilinçli bir FETÖ saldırısı yaşamış ve çok değerli kadrolarını bu hain kumpaslara kurban vermiştir. Bu kumpaslardan çıkarılacak en önemli ders; TSK’nin, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir."

Aslında burada iki konu üzerinde durulması gerekiyor.

Bunların ilki Gülen yapılanması meselesi. Senelerce Türkiye'nin hayati kadrolarına sızan Gülen yapılanması mensupları gayet seküler bir görünüm arz ediyordu. Özellikle askeriye içerisindeki üst düzey isimler seküler bir hayat yaşamaktaydı. Kendilerinde hiçbir tarikat veya İslami yaşantı izi yoktu.

Ayrıca, Gülen yapılanmasının lideri Fetullah Gülen de hiçbir zaman İslami kesimden yana tavır almamasıyla biliniyordu. Türkiye'nin kriz anlarında Gülen, her zaman İslami-İslamcı kesimin karşısında, seküler kesimin yanında yer aldı. 28 Şubat sürecinde ordudaki seküler darbeci kesimi alenen desteklemiş olması da bunun açık bir delili.

İkinci mesele ise, ordu içerisindeki "tarikatlar" konusu. Nedense malum kesimlerin ilgisini sadece ordu içindeki sözde "İslami tarikatlar" çekiyor. Kendi aralarında gruplanan ve vesayet oluşturan "seküler" tarikatlar ise pek umurlarında olmuyor. Yani bu kesimler için mesele, emir komuta ve hiyerarşi dışında bir vesayet oluşması değil. Oluşan vesayetin kendilerinden olmayışı.

Maalesef bu kesimlerin, ülkenin siyasi ve sosyal ihtiyaçları, geleceği gibi bir derdi yok. Bu ülke kendi ideolojilerinin egemen olduğu bir toprak parçası olsun ama gerekirse taş devrinde kalsın. Tek kaygıları, kendi ideolojilerinin hükümferma olması. Ah seküler irtica, ah partizanlık...


Yazıda yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir, Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 9956 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Mahmut Cemil İnce Arşivi