Afrika'da yeni sömürge mücadelesi ve ABD'nin pozisyonu
Afrika hakkında konuşmamız gerekiyor. Sudan ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde devam eden büyük savaşlar, Çin ve Rusya'nın artan etkinliği, cihat yanlılarının pek çok yerde zemin kazanması ve Amerikan dış yardımının kesilme noktasına gelmesiyle birlikte, ABD'nin Afrika'daki başarısız politikasının yeni bir düşünceye ihtiyacı var.
Afrika hakkında net bir şekilde düşünebilmek için, önümüze çıkan bazı saçmalıkları ve yanılsamaları bir kenara bırakmamız gerekiyor. Öncelikle, danışmanlar ve aktivistlerden oluşan STK-endüstriyel kompleksi tarafından durmaksızın teşvik edilen, "demokrasi ve diktatörlük arasındaki mücadelenin kıtanın siyasetini tanımladığı" efsanesini bir kenara bırakmalıyız. Keşke bu doğru olsaydı. Gerçekte demokrasi Afrika'nın büyük bölümünde çökmüş durumda. Freedom House'a göre Afrikalıların sadece yüzde 8'i "özgür" olarak adlandırılabilecek ülkelerde yaşıyor. Bu eğilimin tersine döneceğine dair hiçbir işaret yok.
Ekonomik potansiyelin Afrika'yı geleceğin kıtası haline getirdiği ve bunu ihmal etmenin bizi tehlikeye attığı düşüncesi son derece yanlış. Afrika ekonomik olarak büyüdü ve bu büyüme devam edecektir. Afrika potansiyelinin farkına varırsa Amerikalılar ona daha fazla ilgi gösterecektir. Ancak bu gerçekleşene kadar Afrika'nın gelecekteki varsayımsal zenginlikleri Amerikan halkının çok az ilgisini çekecektir. Şu anki haliyle Afrika'nın dünyanın geri kalanı için ekonomik önemi maden kaynakları ve emtia üretimi etrafında dönüyor. Bu 100 yıl önce de böyleydi ve muhtemelen bir süre daha böyle olacak.
Dikkate almamız gereken asıl meseleler nelerdir? Birincisi güç boşluğu. 1884-85 yıllarında 13 Avrupa ülkesi ve ABD, çağdaşlarının "Afrika Talanı" olarak adlandırdığı süreci yönetecek kuralları belirlemek üzere Berlin'de bir araya geldi. 1950'ler ve 1960'lardaki dekolonizasyon Afrika'nın çoğuna resmi bağımsızlık getirdi, ancak Avrupa etkisi (yer yer Amerikan gücüyle desteklenen) on yıllar boyunca baskın kaldı.
Bu dönem Biden döneminde Rusya'nın Fransız etki alanından geriye kalanları devirmesiyle sona erdi, ancak zayıf Afrika hükümetleri çoğunlukla hala yabancılara güveniyor. Şimdi Afrika için başka bir mücadeleye tanık oluyoruz. Çin, Japonya ve Hindistan ekonomik nüfuz alanları yaratmaya çalışıyor. Afrika Boynuzu, Sahil ve Libya gibi yerlerde Rusya, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler çatışmalara giderek daha fazla müdahil oluyor, hükümetleri deviriyor ya da yerel siyasi hareketleri destekliyor. ABD, Afrika için yapılan ilk mücadelede çekimser kalmıştı. Devamında da aynı şeyi yapmalı mı? ABD istese de istemese de cihat yanlısı şiddetle ilgili endişeler ya da Kongo gibi yerlerdeki nadir toprak madenlerine olan ilgisi nedeniyle oyuna çekilebilir.
Zayıf Afrika devletleri giderek artan varoluşsal zorluklarla karşı karşıya kalıyor. Sorun, belirli ülkelerin demokratik olup olmadığından ziyade, gerçekten çalışabilecek hükümetlere sahip olup olmadıkları. Kongo hiçbir zaman kendi topraklarının tamamını kontrol edemedi ve diğer pek çok yerde günlük yaşam ulusal otoritenin varlığı olmadan devam ediyor. Etiyopya ve Sudan'da merkezi otoritelerin gücüne bölgesel ve kabilesel isyanlar tarafından meydan okunuyor. Başka yerlerde "milliyetçilik" olarak adlandırılan "kabilecilik", yapay post-kolonyal devletler altıncı ya da yedinci on yıllık kapsamlı başarısızlıklarına girdikçe güç kazanıyor.
Uluslararası nüfuz mücadelesi ve etnik çatışmalar çoğu zaman Afrika'nın diğer büyük hikayesi olan Hıristiyanlık ve İslam arasındaki çekişmenin bir parçası haline geliyor. Sömürgecilik döneminin sona ermesinden bu yana Hıristiyanlık Sahraaltı Afrika'nın büyük bölümüne yayıldı. Şimdi bu iki din Batı Afrika'dan Mozambik'e kadar uzanan bir yay üzerinde karşı karşıya geliyor. Bazı yerlerde ilişkiler iş birliği içerisinde ve hatta samimi. Diğerlerinde ise dini farklılıklar mevcut etnik ve ekonomik çatışmaları körüklüyor. Cihat yanlısı grupların güç arayışında İslam'ı silah olarak kullandıkları yerlerde gerçek din savaşları yaşanması mümkün.
Amerikalıların Afrika'da, kritik madenlere erişim, radikal İslam'ı kontrol altına alma, jeopolitik rakiplerin hırslarını kontrol etme, küresel sağlığı teşvik etme ve sadece insani dayanışmayı sergileme gibi gerçek çıkarları var. Afrika'da olup bitenler çok önemli.
Aynı zamanda, birçok geleneksel ABD politika aracı Afrika'da iyi sonuç vermiyor. Ne ekonomik kalkınma çabaları ne de demokrasinin teşviki istenen sonuçları verdi. ABD tarafından eğitilen ve donatılan ordular bazı ülkelerde Washington'a karşı cephe aldı. Amerikan kalkınma yardımlarıyla beslenen STK-endüstriyel kompleksi pek çok durumda moda olan duyarcılığın kurbanı oldu ve bu nedenle artık devlet politikasının yararlı bir aracı olmaktan çıktı.
Başarısız devletlere dış yardım vermek Soğuk Savaş sırasında ABD'ye oldukça iyi hizmet etti. Önümüzdeki dönemde daha iyisini yapmamız gerekecek.
Wall Street Journal'de yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.