Mahmut Cemil İnce

Mahmut Cemil İnce

İslami Çalışma Dersleri 1: Giriş

İslami Çalışma Dersleri 1: Giriş

Bismillahirrahmanirrahim. Alemlerin Rabbi olan Allah azze ve celle'ye hamd, onun Rasulü olan Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellem'e, aline ve ashabına salat ve selam olsun.

Bir zaman önce İslami çalışmaların detaylarına dair yaptığımız bir çalışmanın dökümlerinden oluşan bu ders silsilesini, gerekli düzenlemelerin yapılmasının ardından, özellikle İslami mücadelenin içerisindeki genç kardeşlerimizin istifadesine sunmayı arzuladım.

Böyle bir ders yapma ve üzerinde düşünülecek bir paradigma oluşturma düşüncesi, aslında birçok farklı sebepten hasıl oldu. Bu sebeplerin temelinde İslam aleminin ve Müslümanların, gerek şahsi gerek toplumsal olarak içerisinde bulundukları durum yatıyor. Bilhassa Gazze'de son 18 aydır yaşananlar...

Dersin genel özeti olması bakımından içindekiler benzeri bir bölümü öncelikle sunmak istiyorum. Ders genel olarak bu bölümlerden müteşekkil olmakla birlikte, dersin tamamını 14 ayrı yazıdan oluşan bir yazı dizisi şeklinde sunmak istiyorum.

Giriş

I-İslami mücadele nedir?

II-İslami mücadele neden gerekir?

III-İslami mücadele nasıl olmalıdır?

a-Genel esaslar

b-İlk adımlar

c-Duruş ve ilişkiler

d-İnkılap merkezli ıslahat çalışması

e-İslami sistem hedefli kadro hareketi

Müslümanlar özellikle 19. yüzyılın başlarından itibaren sürekli bir şekilde gerileme grafiği izlediler. Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları toprakların kaybedilmesi ve nihayetinde Osmanlı hilafetinin de dağılması, Osmanlı topraklarının işgal ile tamamen Batılı emperyalist güçlerin kontrolüne girmesi gibi bir süreç yaşandı.

Bu bütün dünyada bu şekilde oldu. Anadolu, Balkanlar, Kafkaslar, Kırım, Kuzey Afrika, Sahraaltı Afrika, Doğu Afrika, Arap Yarımadası, Yemen, Afganistan, İran, Türkistan, Güneydoğu Asya vesaire gibi bütün İslam beldeleri farklı işgalci güçler tarafından kontrol altına alındı ve yeni bir dünya düzeni kuruldu.

Bu dünya düzeninde farklı kutuplar bulunuyor, farklı yerel, bölgesel ve uluslararası aktörler bulunuyor. Bu dünya düzeni özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan Birleşmiş Milletler sistemi ile tamamen kökleşti ve yerini sabitleştirdi. Birçok Müslüman ülkede maalesef bu sistemin uzantısı olan yönetimler kuruldu. Bunlar gayri İslami uygulamalarla Müslümanları yozlaştırmaya başladı. Süreç bugüne kadar devam etti ve bugün maalesef, İslami ve insani yönden yoz bir toplumlar bütünü ortaya çıkmış oldu.

Tabi bunlara karşılık olarak dünya genelinde gerek dünyevi gerek uhrevi yönlere sahip olan çeşitli İslami uyanış hareketleri ortaya çıktı. Bunların her birinin farklı anlayışları, farklı ekolleri, farklı yöntemleri, farklı mücadele tarzları bulunuyordu.

Burada İslami uyanış ekolleri derken genel olarak şunu kast ediyorum: Allah'ın hükümlerinin yeryüzünde egemen olmasını, İslami bir adalet düzeni tesis edilmesini, Müslümanların hem dünyasını hem ahiretini düşünen sistemlerin ve devletlerin kurulmasını arzulayan, bu uğurda mücadele eden bağımsız hareketler.

Bu tanım içerisine her türlü İslami hareket dahil edilebilir. Bu hareketlerin, belirttiğimiz gibi farklı farklı yöntemleri vardı.

Kimi ıslah, tebliğ ve davet yolunu benimsedi, kimi kendi içerisinde daha farklı dinamiklere sahip ıslah yollarını, kimi sadece eğitim alanını, kimi sadece silahlı mücadele yolunu benimsedi. Farklı farklı yöntemler ortaya konuldu.

Bu noktada tabii ki hepsinin olumlu veya olumsuz, eksik ya da fazla yönleri olmakla beraber, hepsi bugüne kadar varlıklarını ve mücadelelerini sürdürdü. Ve bugün Türkiye de dahil olmak üzere halen birçok coğrafyada bu İslami uyanış hareketleri halen faaller.

Bu İslami uyanış hareketlerinin alanı şudur: İslami uyanış dediğiniz zaman ilk olarak ferdin, daha sonra grupların, daha sonra daha geniş bölgelerin, mesela mahallelerin ve şehirlerin, en sonunda da bir ülkenin İslami açıdan kalkınması, İslami anlayışı zihninde bir temele oturtması ve İslami şekilde mücadele etmesi.

Bu ne demek?

Öncelikle bir insanın durup, meseleyi kavramasından bahsediyoruz. Elhamdulillah tabii ki hepimiz Müslümanız. Hepimizin dünyevi olarak da uhrevi olarak da İslam'ın hükümlerine dair, İslam'ın emirlerine dair bilgisi var. İslam ile kast ettiğimiz şey bir hayat düzeni. Yani sadece ritüellerden, ferdi ibadetlerden ibaret bir din değil. Seküler bir inanç sistemi değil. Dünyadaki diğer dinlerin, genel olarak, sadece manevi yönleri var. Ruhani aleme hitap ediyorlar. O yüzden bu dinlerin mensuplarının yeryüzünde dini temelde çok ciddi bir atılım yaptığını veya bir harekete giriştiğini pek görmüyoruz. Çünkü onlar için yeryüzünde başka ideolojilerin, başka fikirlerin, başka sistemlerin hakim olup olmaması tamamen pragmatist bir mesele. Yani bu tarz dini gruplar kendi çıkarları olursa bir fikri desteklerler, olmazsa desteklemezler.

Ama Müslümanlar açısından şöyle bir farklılık var ki bizim dinimiz bir dünya sistemi öngörüyor. Bizim dinimiz sadece bir manevi terbiye için gelmemiş. Şahsın hem kendisini, hem şahıslar arası, hem de toplumlar arası ilişkileri düzenleyen bir dinimiz var. Bu yüzden bizler Müslüman olarak bu şekilde hem ferdi toplumsal açıdan açıdan dinimizi yaşamakla mükellefiz.

Ve Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında da baktığımız zaman, din kendilerine geldiğinde sahabenin ve Rasulullah'ın tam olarak bunu yaptığını görüyoruz. Kendilerini ıslah etmeye, evlerini ve ailelerini ıslah etmeye başlayıp, bir sistem inşa etmeye hazırlandıklarını görüyoruz. Bugün de baktığımız zaman Müslümanların hedefinin bu olması gerektiğinin farkına varıyoruz.

Öncelikle, ele almaya çalışacağımız sistematikten biraz bahsetmek gerekiyor.

İlk olarak, İslami egemenliğin kurulmasının neden gerektiği, neden bu uğurda mücadele edilmesi gerektiği, bunun dünyevi açıdan faydaları ve uhrevi açıdan faydaları gibi meseleler üzerinde duracağız.

Yani;

- İslami egemenliği tesis etmek ve bunun uğrunda mücadele etmek bir insan, bir Müslüman üzerinde neden bir yükümlülüktür?

- Bir Müslüman neden bu uğurda mücadele etmelidir?

- Bunun ötesinde yeryüzünde İslami egemenliğin tesis edilmesi, şeriatın hakim kılınması ne demektir?

- Bununla insanlar ne gibi faydalar elde eder?

gibi soruları örnekler üzerinden inşallah açıklayacağız.

Bunu bugünkü ahvalimizle kıyaslamalı bir şekilde yapacağız. Yani "bugün gerek Türkiye'de gerek dünyada ne oluyor?" sorusu üzerinden gideceğiz. "Bu batıl düzen ve insanlar ıslah edilip yerine Rabbani bir düzen tesis edilirse bunun insanlara ne gibi bir etkisi olur?" konusu üzerinde duracağız.

Burası esasen meselenin daha teorik kısmı olan kısmı.

Daha pratiğe dönük ve daha uzun olan kısmı, tam olarak paradigmayı ilgilendiren kısmı ise ikinci kısım.

Bu kısım da şudur:

İslami mücadele dediğimiz zaman birçok farklı yol ve yöntem akla geliyor. Biz ise, "bizim benimsememiz gereken, üzerinde çalışmamız gereken, insanları ona davet etmemiz gereken yöntem nedir?" sorularının yanıtlarını arayacağız.

Bugüne kadar İslami uyanış hareketleri dediğimiz hareketlerin birbirinden farklı paradigmaları ve yöntemleri oldu. Bunlardan başarıya ulaşanlar ve başarı ulaşmayanlar oldu. Bunları da hesaba katmak, değerlendirmede bulunmak gerekiyor.

Sonuç olarak şunu ortaya koymaya çalışacağız: Biz gerek Allah'ın hükümlerinden, gerek Allah'ın hükümlerini Rasulullah'ın uygulayış biçiminden, gerekse bugünkü dünyadan hareketle nasıl bir İslami hareket paradigması ortaya koyabiliriz?

Burada da şu gibi genel esaslar üzerinde duracağız:

- İslami hareketin genelliği ve açıklığı, anlaşılabilirliği

- Halka dönüklüğü

- Kapsayıcılığı

- Devlet şuurunda oluşu

- İlkelere bağlılığı

- Tekfircilik temelli ötekileştirmelerden uzak oluşu

Günümüzde özellikle bizim coğrafyamızda faaliyet gösteren hareketlerin eksik yanlarına veya yanlış uygulamalarına da doğrudan isim vermeden temas etme gayretinde olacağız.

En sonunda ise kendi düşüncemizde şekillenen önerilerimizi, paradigmamızı ortaya koyacağız. Bunu yapmamızın gayesi de kendimizi ve çevremizi eğiterek, "Acaba İslami mücadele bakımından kendimize ve çevremize ne katabiliriz? Nereden başlayabiliriz? Neler yapabiliriz?" gibi soruların cevabını bulmak.

Allah nasip ederse bu üzerinde duracağımız paradigmanın özeti de şudur: Duruş ve ilişkilerin tashihi üzerine bina edilmiş, inkılap merkezli bir ıslahat çalışması.

Bu kavramları ileride konuları gelince daha net olarak açıklayacağız. Özetlemek gerekirse, inkılap merkezli ıslahat çalışması derken kast edilen şudur: Bizim Müslümanlar olarak her zaman birincil gayemiz, hedeflediğimiz ve uğrunda mücadele ettiğimiz, esas aldığımız şey, mevcut olan ve yanlış olduğunu düşündüğümüz düzenleri yeni bir düzenle değiştirmektir. Yani bir çeşidiyle inkılaptır.

Islahat dediğimizde ise kast ettiğimiz, düzeni değiştirme yolunda yapacağımız faaliyetin temelidir. Yani mevzubahis inkılabın temel yöntemi, toplumun ıslahı olacak. Elbette burada yalnızca manevi açıdan toplumu dini merkezlere doldurmak ve sadece manevi yönden onlara bilgi vermek, başka hiçbir işe karışmamak anlaşılmamalıdır.

Müslümanlar farklı düşünsel merhalelerden geçmiştir. Son 2 yüzyılın tarihi süreci içerisinde farklı fikirler savunulmuş, post-modern dönemde ise tüm bu fikirler aynı anda patlak vererek yayılmıştır. Örneğin ilk olarak, bazı ıslah hareketlerinde, sanki Müslümanların siyasi bir hedefi yokmuş gibi bir anlayış ortaya çıkmıştır. Bundan sonra, bu anlayışın eleştirilmesi ve bu anlayışı savunanların fikren mağlup edilmesiyle yeni bir süreç ortaya çıkmıştır. Müslümanların yegane amacının bir siyasi sistem inşa etmek olduğu, ilkelerin terk edilmesi gerektiği gibi bir anlayış. Bu doğrultuda da Müslümanlar siyasi odaklara yönelmeye başlamıştır. Bu anlayış da zamanla tenkit edilmiş ve bir kenara bırakılmıştır.

Zamanla şu kanaat ortaya çıktı: Önemli olan bir sonuç elde etmek değil, bir süreci yaşamak. Allah'a kul olmak, Allah'ın hükümlerine uygun yaşamak, onu hakim kılmaya çalışmak. Bu düşünceye de eleştiriler yapıldı.

Sonuç olarak, İslami uyanış çevrelerinin genelinde, belirli bir genel kanaat oluşabildi. Şöyle ki, bir Müslümanın iki vazifesi vardır: Birincisi en önemlisi Allah'ı razı etmek, Allah'a kul olmaktır. İkincisi ve bu kulluktan doğan vazife ise, yeryüzünde Allah'ın hükümlerini egemen kılmaktır.

Bu elbette Allah'ın ayetleri üzerinde düşünülerek ortaya çıkan bir mesele. Zira Allah insanı yeryüzünü çekip çevirecek, düzen içerisinde tutacak bir halife olarak yaratıyor:

"Hani Rabbin meleklere, 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.' demişti. Onlar, 'Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?' dediler. Allah 'Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim' buyurdu." (Bakara, 30)

Allah azze ve celle, yeryüzünde bir halife olmasının gereği olarak da insana şu emri veriyor:

"Fitne ortadan kalkıncaya ve dinin tamamı Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın." (Enfal, 39)

Burada Müslümanlara yüklenen iki vazife görüyoruz. İlki her şeyden öte Allah'ın razı olacağı bir kul olmak. İkincisi, Allah'ın razı olacağı kul olmanın bir gereği olarak, yeryüzünde Allah'ın hükümlerini egemen kılmak.

Fitne doğru ile yanlışın, hak ile batılın birbirine karışması demek. Şirk demek. Allah'ın hükümlerinin tanınmaması ve onlara karşı mücadele edilmesi, direnilmesi demek.

Burada esasen şöyle bir nokta var: İslam dini kemale ermeden önce, Rasulullah gelmeden önce yeryüzünde bir fitne hali vardı. Yani doğru ile yanlış, ahlaklı olan ile ahlaksız olan, etik olan ve olmayan, bidat olan ve olmayan hepsi birbirine karışmış vaziyetteydi. Allah dinini kemale erdirdi. Böylece her olay hakkında deliller gelmiş oldu. İnsanlar hakka bağlı kalmaları için neler yapmaları gerektiğini bildiler.

Ve de buyurdu ki, bu hak yeryüzünde egemen oluncaya kadar, din yalnız Allah ait oluncaya kadar, din insanların uydurduğu beşeri "din"lerden soyutlanıncaya kadar, insanların diğer insanları istismar etmek için kurduğu ideolojiler ortadan kalkana kadar, yeryüzünde Allah'ın dini İslam egemen oluncaya kadar savaşın.

Allah'ın insana dünyada verdiği gaye bu. Ve bu hedef uhrevi hedefin de içerisinde. Allah'ı razı eden bir kul olmak, bunun için de yeryüzünde Allah'ın dinini egemen kılmak, bunun için mücadele etmek.

Buradan da "neden İslami mücadele?" sorusu ortaya çıkıyor. Neden İslami mücadele? Çünkü bu bizim üzerimize yazılmış dünyevi bir vazife. Allah insana böyle bir dünyevi görev veriyor, diğer uhrevi görevlerinin yanında. İslam'ı da esasen diğer dinlerden ve diğer ideolojilerden ayıran şey bu. Yani sadece manevi bir terbiye öngörmüyor. Maddi yönleri de içeriyor.

Ama biz maalesef birtakım Müslümanların şunu yaptığını görüyoruz. Sanki İslam sadece uhrevi yönleri olan bir inançtan ibaretmiş gibi davranıyorlar. Dikkat edilmesi gereken şey biraz da şu. Sadece kağıt üzerinde haklı olmak, kağıt üzerinde doğru olmak, yüzde yüz doğru bir inanca, anlayışa sahip olmak ve sadece namaz gibi, zikir gibi, oruç gibi ibadetleri yapmak yeterli gibi bir düşünceleri var. Halbuki yeryüzündeki insanların yüzde yüzü bile -kağıt üzerinde- doğru düşünüyor olsa, bu yine İslam'ın egemen olduğu anlamına gelmiyor İslam'ın egemen olması, Allah'ın hükümlerinin pratik hayata yansıması anlamına geliyor. Yani Allah'ın indirdiği hükümlerin insanların arasındaki meselelerde uygulanması gerekiyor.

Burada maalesef Müslümanların ciddi bir kısmının sorun yaşadığı bir nokta var. Bazı kesimler, "Biz doğru düşünelim yeter, biz insanları ıslah edelim yeter" gibi düşünüyorlar. Fakat böyle bir durum geçerli değil. İslam'ın hayata yansıması, hayata egemen olması gerekiyor ve Allah da her Müslümana bu uğurda mücadele etmesi için doğrudan görevlendiriyor.

İslam'ın dünyevi olarak amaçladığı şeylerden biri de yeryüzünde adaleti, tevhidi egemen kılmak. Bu da bizim "neden İslami mücadele?" dediğimiz mevzunun özeti niteliğinde.


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 2551 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
4 Yorum
Mahmut Cemil İnce Arşivi