Mahmut Cemil İnce

Mahmut Cemil İnce

İslami Çalışma Dersleri 10: Müslümanca ilişkilerin temelleri

İslami Çalışma Dersleri 10: Müslümanca ilişkilerin temelleri

Müslümanca bir duruşun ne olduğunu ve nasıl olması gerektiğini izah ettikten sonra, bir Müslümanın sahip olması gereken ilişkileri ve bu ilişkileri nasıl kuracağını da incelememiz gerekir.

İlişki derken kastettiğimiz şey şudur:

İnsan dünyada tek başına değildir ve tek başına kalmak üzere yaratılmamıştır. İnsan her zaman çevresiyle, hususen de diğer insanlarla beraber, bir sosyal toplum içerisinde yer alacak şekilde yaratılmıştır. Allah azze ve celle de insanın gerek iç gerekse dışsal ihtiyaçlarını bu şekilde var etmiştir. Yani insan hem psikolojik hem de sosyolojik olarak toplumla bir ilişki içerisinde yaşama ihtiyacı hisseder. Buna manevi olarak da maddi olarak da muhtaçtır. Bir başına yaşamak için yaratılmamıştır. Bir şekilde dünyanın geri kalanıyla ilişki kurmaya mecburdur.

Bununla birlikte, Allah azze ve celle bu insani durumu tanzim etmek için dini kurallar vahyetmiştir. Yani insanın çevresiyle ilişki kurarak yaşama mecburiyeti üzerinden, bu ilişkilerin nasıl olması gerektiği de vahiy yoluyla düzenlenmiştir. Temelini Kur'an-ı Kerim ile alan bu kurallar Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile zirvesini bulur, O'nun örnekliğinde zirveye ulaşır.

İnsan, ihtiyaçları gereği diğer insanlarla beraber yaşar. Köy, kasaba, kent, metropol gibi büyük yerleşimler de bu ihtiyacın neticesi olarak var olmaktadır. Yaşadığı sosyal ortam içerisinde insan muhakkak diğer insanlarla ilişkiler kurar. Bu ilişkiler fertler arası, fert ile toplum arası, toplum ile toplum arası gibi çeşitli düzeylerde cereyan eder. Yani diğer insanlarla ilişki kurar, diğer toplumlarla fert olarak ilişki kurar, iki toplum birbiriyle ilişki kurar, bir toplum kendi içindeki bireyleriyle ilişki kurar, vesaire.

Esasen daha önce "siyaset" tabir ettiğimiz mesele de bu ilişkilerin tanzimi noktasında kendisine yer bulmaktadır. Bu ilişkileri anlama, bu ilişkilerin bilimini yapma ve bu ilişkilere yön verme işinin adı genel olarak siyasettir. Daha önce de siyaset kelimesinin "seyislik" kökünden geldiğini söylemiştik.

Bu mevzuda, yani ilişkiler dediğimizde esas kastımız budur.

İnsani ilişkileri anlamak

Bu noktada, kastettiğimiz ilişkilerin ne olduğunu anlamak için detaya inip örnek verebiliriz.

Örneğin bir insan mahallesindeki esnaflarla ilişki kurar. Okuldaki öğretmenleriyle, diğer öğrencilerle ilişkileri vardır. Okulla bir tüzel kişilik olarak ilişkileri vardır. Okul elbette bir insan değil ama bir tür kişiliği bulunur. Keza kişinin camiyle, cami hocasıyla, cami cemaatiyle ilişkileri vardır.

Bunun yanı sıra İslami hareketlerle, Müslüman fertlerle, bu hareketin öncü kişileriyle bir ilişkisi vardır.

Başka bir örnek olarak, insanın, ona kendilerine oy vermesini telkin eden siyasi partilerle de bir ilişkisi vardır. Bunu şunun anlaşılması için ifade ediyoruz: İlişki dediğimiz şey sadece isteyerek, severek, üstüne giderek kurulacak bir şey değildir. Biz istesek de istemesek de bazı ilişkiler mecburen kurulur. Bazı ilişkiler tek taraflı kurulur. Yani ilişki illaki müspet olmak zorunda değildir. Yahut iradi olmak zorunda da değildir. Yani bizim bir fert olarak çevremizdeki komşularımızla bir ilişkimiz vardır. Ailemizle bir ilişkimiz vardır. Arkadaşlarımızla bir ilişkimiz vardır. Devletle bir ilişkimiz vardır.

Mesela bir insan devlete vergi vermek istemiyor olabilir. Devletin kanunlarından hoşlanmıyor olabilir. Devleti tanımıyor olabilir, hatta anarşist bile olabilir. Ama buna rağmen herkesin devletle bir ilişkisi vardır ve olmak zorundadır. Zira sosyal toplum bunun dışında bir şeye fırsat vermemektedir.

Hiç kimseyle, hiçbir şeyle ilişkisi olmayan bir adam belki dağda tek başına yaşıyordur, tek ilişkisi hayvanlarladır ya da tabiatladır. İnsanlarla hiçbir ilişkisi yoktur. Ama bu pratikte mümkün olmayan bir şeydir. Belki dünyada bir avuç insan vardır böyle yaşayan, belki de yoktur. Kaldı ki bu İslam'ın istemediği bir şeydir. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'in bu konudaki hadislerine göz atılabilir.

Ebu Hureyre radiyallahu anh'tan rivayetle:

"Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'in ashabından biri, içinde tatlı su bulunan bir ovadan geçti. 'İnsanlardan el etek çekip buraya gelir bu ovada ikamet etsem nasıl olur?' diye düşündü. Fakat önce Rasulullah'tan izin almak istedi. Bunu anlatınca Rasulullah şöyle buyurdu: 'Bunu yapma, şüphesiz birinizin Allah yolunda (cihadda) ayakta durması, evinde kılacağı yetmiş yıllık namazdan daha efdaldir. Allah'ın sizi bağışlamasını ve cennete koymasını istemez misiniz? Allah yolunda savaşın. Kim devenin iki sağımı arası kadar Allah yolunda savaşırsa Cennet ona vacip olur.'" (Tirmizî)

Abdullah b. Ömer radıyallahu anhuma'dan rivayetle Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Müslümanların arasına karışarak onların eziyetlerine katlanan kimse halk arasına karışmayıp eziyete katlanmayan kimseden daha hayırlıdır." (İbn Mâce, Tirmizî, Ahmed)

Müslümanca ilişki kurmanın gereği üzerine

Kısacası insani ilişkiler, elinde olan ya da olmayan sebeplerle, her insanın kurduğu ve de kurmak zorunda olduğu şeylerdir.

Bir Müslüman ise inandığı dava gereği bu ilişkileri kurmaya mecburdur. Hiçbir Müslüman, ben insanlardan el etek çekeyim ve kendi kendime kalayım diyemez. Zira daha önceki derslerde vurguladığımız üzere insan, Allah azze ve celle'nin dinini hâkim kılmak için çalışmaya mecburdur. Bu çalışma insanlarla ve insan topluluklarıyla ilişki kurmayı gerektirir. Eğer Müslümanların insanlarla ilişki kurması gerekmeseydi bunu bizatihi Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'den görürdük. Aksine O, insanlardan uzakta durmadı. Tüm eza ve cefaya katlanarak insanlarla ilişki kurdu. Bunu Allah azze ve celle'nin dinini hakim kılmak için yaptı. Bizler de istemesek bile bu ilişkileri kurmaya ve bu hususta kendimizi geliştirmeye mecburuz. "Bu benim yapım değil" veya "ben insanlara güzel davranmayı bilmiyorum" diyemeyiz.

Buna değinmemizin sebebi şu:

Hayat dediğimiz şey bu ilişkilerden ibaret. Dünyanın yaşantısı bizim insanlarla, toplumlarla, cemaatlerle, partilerle, derneklerle, devletlerle kurduğumuz ilişkilerden ibaret. Ve esasen bizim bu ilişkilere yaklaşım biçimimiz, İslami çalışmalarımıza yön veren temel şeylerden biri.

Bu yüzden önce "duruş" konusunu ele aldık. Bahsettiğimiz ilişkileri de bu sağlam duruş temelinde kurmamız şart. Kaldı ki Allah azze ve celle, insanlarla kurulacak ilişkiler konusunda bize örnek olarak Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'i gönderiyor. Bu açıdan, insanlarla kurulacak ilişkinin detaylarını idrak etmek için, O'nun insani ilişkilerini baştan sonra defalarca incelememiz gerekiyor. Anlamamız gerekiyor. Anlamamız gerekiyor ki Müslümanca ilişkilerin nasıl kurulacağını özümseyebilelim.

Müslümanlar ve diğerleri

Bu noktada, kuracağımız ilişkileri genel olarak iki parçaya ayırarak inceleyebiliriz:

- İslami kesimler ve fertlerle kurulan ilişkiler.
- Bunlar dışında kalan kesimler ve fertlerle kurulan ilişkiler.

Bu ayrımı neden böyle yapıyoruz? Örneğin neden sadece "fertler" ve "toplumlar" gibi bir ayrıma gitmiyoruz? Zira burada genel olarak bizim iki temel muhatabımız var. İlki bizimle (kabul edilebilir ölçüde) aynı inançları ve inanç temellerini paylaşanlar. İkincisi ise bizimle aynı inanç değerlerini paylaşmayan ya da paylaştığını söylediği halde İslam'ın temel esaslarına zıt hareket edenler. Örneğin İslami düşüncede olduğunu belirtmekle birlikte İslam'ın emretmediği yol ve yöntemler üzere olanlar. Bunların tamamını tek tek tekfir etmiyor olmakla beraber, bunlara kişisel veya topluluk olarak diğer İslami yapılara muamele ettiğimiz gibi muamele edemeyiz.

Müslümanlarla şahsi ilişkiler

Müslümanlarla/İslami kesimlerle olan ilişkilerimizi inceleyecek olursak... Evvela, hep söylediğimiz gibi, bizim duruşumuzu da ilişkilerimizi de Allah azze ve celle belirliyor. Buna dair özellikle Kur'an'da zikredilen çok temel bir kaide var: "Müminler ancak kardeştir."

Bu ayet çok temel ve çok genel bir meseleyi ortaya koyuyor. Allah azze ve celle birbirine iman bağıyla, İslam bağıyla bağlı olanları birbirinin kardeşi olarak niteliyor. Yani bunların arasında kardeşlik bağı gibi bir hukuk olduğunu ortaya koyuyor.

Nedir kardeşlik? Mesela kardeşinize bir başkasına davrandığınız gibi davranmazsınız. Ona kesinlikle ihanet etmezsiniz. Sırt çevirmezsiniz. Onu kendinize yakın hissedersiniz. Sahiplenirsiniz.

Baktığımız zaman, Allah azze ve celle isteseydi Müslümanları böyle de yaratabilirdi. Onları kan bağıyla birbirine bağlı bir halde de kılabilirdi. Yani biz Müslümanları annemize, babamıza, öz kardeşlerimize karşı duyduğumuz yakınlık gibi bir yakınlıkla biyolojik olarak da bağlayabilirdi. Ancak böyle irade buyurmadı. Zira böyle bir durumda kimin gerçekten Müslümanlara kardeşçe davrandığını, kimin davranmadığını ortaya koyamazdık.

İşte burada "kardeşlik hukuku" dediğimiz mesele ortaya çıkıyor ve bu hukukun ne anlama geldiğini çok iyi idrak etmemiz gerekiyor. Bunu idrak edebilmemiz için, örnekleri en aşırı uçtan verebiliriz. Mesela bir Müslüman tasavvur edelim. Bu kişi bizi eleştiriyor olabilir, bize kızıyor, bağırıyor olabilir. Hiç hoşumuza gitmeyen şeyler yapıyor, bizim aleyhimizde sınırı aşıyor olabilir. Ama bu kişi İslam dininden çıkmadığı, Müslüman olduğu ve Müslüman gibi yaşadığı müddetçe, onunla aramızda bir kardeşlik hukuku vardır.

Bu elbette bu kişiye karşı saf olalım, hiçbir şey olmamış gibi safça hareket edelim demek değildir. Şu demektir: Bu kişiye herhangi birine davrandığımız gibi davranamayız. Zira o bir Müslümandır ve Allah bizi kardeş kılmıştır. Bir Müslümana karşı kibirli duramayız, bir Müslümana karşı büyüklük hissedemeyiz, bir Müslümana karşı düşmanlık besleyemeyiz. Çünkü Allah "müminler ancak kardeştir" buyuruyor.

Bu kardeşliğin gerektirdiği şeyleri genel itibarıyla tahmin edebiliyoruz. Kur'an'da ve Sünnet'te bir Müslümanın kardeşine karşı sorumluluklarının neler olduğuna dair detaylı açıklamalar mevcut.

Ferden düşündüğümüzde bu kardeşlik ne anlama geliyor? Şu anlama geliyor: Müslümana ihanet etmemek, Müslümanın sırlarını başkalarına ifşa etmemek, Müslümanları başka birilerinin yanında çekiştirmemek, onları başkaları önünde eleştirmemek, Müslümanlara hürmet etmek, onları aşağı görmemek gibi.

Müslümanlarla toplumsal ilişkiler

Tabii bu ilişkilerin sadece ferdi bir yönü yok. İlişki kuracağımız Müslüman cemaatler, Müslüman taraflar, Müslüman gruplar da var.

Bizim bunlarla nasıl bir ilişkimiz olmalı?

Bileşik kaplar örneğini daha önce vermiştik. Müslümanlar bileşik kaplar gibidir. Bildiğiniz üzere bileşik kaplar birbirinden farklı hacim ve şekillerde olan ancak alttan birbirine bağlı olan birçok kaptan oluşur. Bunların şekli, hacmi vesaire ne olursa olsun hepsinde sıvı seviyesi aynı kalır. Müslümanların kimi farklı şekillere, hacimlere, yapılara sahip olabilir. Ama kendini Müslüman olarak niteleyenler ve hakikaten İslam'ı bozacak amellerde bulunmayanlar arasında bu bileşik kaplar teorisi geçerlidir. Yani Müslümanlardan bir grubun zayıf düşmesi, güçsüz düşmesi, hedef alınması, suçlanması, hapsedilmesi, itham edilmesi bize bir şey katmayacağı gibi bizden çok fazla şey götürür.

O yüzden biz, diğer Müslüman yapılarla olan ilişkilerimizde -gerek ferden gerek bir topluluk olarak- hiçbir zaman onların işlerini baltalayamayız. O yapıların üyelerini ya da onlara muhabbet duyanları kurnazca kendimize devşirmeye çalışamayız. Onları kandırmak, kendi işlerimizi onların işlerinin önüne geçirmek gibi bir anlayışa, böyle bir yola veya yönteme tenezzül edemeyiz. "Eğer gerekirse geri planda kalan, ezilen, sıkıntı çeken biz olalım ama bizim elimizle bir Müslümana ya da Müslüman topluluğa bir sıkıntı erişmesin" düşüncesiyle hareket etmemiz gerekir.

Bizim bu konudaki diğer Müslümanlarla ilişkilerimizdeki temel nokta aslında budur. Karşımızdakinin Müslüman olduğu şuuruyla hareket etmektir. Bizim Müslümanlarla aramızda ancak nasihat, iyi niyet ve yardımlaşma olabilir.

Bakın bu konuda Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ne buyuruyor:

"Enes radıyallahu anh'tan merfû olarak rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

- Din kardeşin zalim de olsa mazlum da olsa ona yardım et.

Bir adam:

- Ya Rasulallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zalimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz? dedi.

Peygamberimiz:

"'Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir.' buyurdu." (Buhari)

Bakın, işte ölçü bu. Zalim bile olsa Müslümana yardım etmek. Nasıl yardım etmek? Onun zulmüne engel olarak. Onu yeniden hakka, adalete, doğruya sevk ederek.

Örneğin bir Müslüman cemaat, bir grup bir konuda yanlış bir yol üzeredir. Böyle bir durumda hiçbir nasihat ve ıslah niyeti olmadan onlara hücum etmek, onları yerden yere vurmak ne bize bir şey katar ne de onlara. Elimizde sadece iftira, dedikodu, kavga ve kötü niyet kalır. Oysaki yapmamız gereken, bu Müslümanlara gidip hususi bir şekilde, yolunu yöntemini iyi bilerek nasihat etmektir. Onlara iyi niyetle ve dürüstçe yaklaşmak gerekir. Kişiye değil amele buğzetmek gerekir. Kendilerinde yanlış olan bir şeyler var diye onlara düşmanlık beslememek gerekir.

Bir Müslüman elbette yanlış yapabilir, yanlış davranabilir. Bu insanın fıtratında olan bir şeydir. Hata etmek, yanılmak, unutmak insandandır. Bu konuda ashabın birbirine kılıç çekecek duruma kadar geldiği, ancak birbirlerinin ölümüne ağlamış oldukları gerçeğini göz önünde bulundurmak gerekir. Allah azze ve celle, ümmetin en hayırlı neslini böyle bir imtihana tabi tutarak bizleri ihtilaf ahlakı hususunda eğitmeyi murad etmiştir.

Elbette bu noktada söylenmesi gereken bir diğer husus da şudur: Biz ne kadar nasihat etsek de bir kişi veya grup "herhangi bir görevi ifa etmekle" vazifeli ise, hakikati bilse bile inanmayacaktır. Yani İslam dışı bir maksadı varsa, gizli bir ajandası varsa, başka bir bağlantısı varsa, kendine ait gündemleri varsa o insana, o gruba nasihat fayda etmez. Gerek siyasi gerek İslami mevzularda ne kadar anlatırsak anlatalım, bunlar hakkı ve hakikati değil de vazifeli olduğu tarafı ya da mensup olduğu yapıyı önemsiyorsa, hakikate yanaşmayacaktır. Bu da bizi üzmemelidir, sıkmamalıdır. Zira herkes hakikate ikna olmaz.

Eklenmesi gereken bir diğer husus da şudur: Müslümanların içinde yolu ve yöntemi bizden ayrı olan, düşüncesi bizden farklı olan, hatta ciddi yanlışlara düşen insanlar var olabilir. Biz mutedil olduğumuzu söylesek de bizim de hatalarımız vardır ve olacaktır. İnsanları dinden çıkaracak kadar ağır mevzular olmadığı müddetçe bunları tolere edebiliyor olmamız gerekir ki İslami mücadele yolunda yürüyebilelim. Bizim, niyetinde samimi olan bütün Müslümanlarla muhabbet içinde olmamız, onlara nasihat etmemiz, onlarla samimi ilişkiler kurmamız ve onları kendimize çekmemiz gerekir. Zira mücadele yolunda nihayetinde bu insanlarla ilişki kurmamız mecburidir.

Biz eğer "ben İslami bir çalışma yapacağım" diyorsak o zaman bütün Müslümanlarla müşterek bir düzlemde buluşabilmemiz gerekir. Eğer bugün böyle bir ilişki, böyle bir iletişim kurulamazsa ileride bu tarz bağları kurmak daha zorlaşır, hatta imkansızlaşır. O yüzden bu bağları daha yolun en başında tesis etmeye çalışmak gerekir.


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 1659 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
3 Yorum
    Mahmut Cemil İnce Arşivi