Çıkmaz sokak yahut üçüncü yol
Ortadoğu ve Kuzey Afrika'nın bir süredir en fazla dilinde olan kelimenin "normalleşme" olduğunu söylersek herhalde abartmış olmayız.
Bilhassa ABD'nin eski başkanı Donald Trump'ın ilk adımını attığı Arap-İsrail girişimi, yeni başkan Joe Biden'ın gelmesiyle tüm bölgeyi kapsayan bir "normalleşme" sürecine dönüştü.
Bu paralelde çeşitli ülkeler arasında, birbirleriyle bağımlı yahut bağımsız normalleşme adımları atıldı. Katar-Suudi Arabistan, Suudi Arabistan-Türkiye, Türkiye-BAE, BAE-İsrail, İsrail-Türkiye, Türkiye-Esed rejimi, Suriye-Arap Birliği... Liste uzayıp gidiyor.
Gidişata bakıldığında ortada iki temel süreç dikkat çekiyor.
Birisi, Batı dünyasını kendilerine ortak edinen yönetimler, Arap liderler ve İsrail arasında cereyan eden süreç. Bu şekilde bölgede, içerisine Türkiye gibi yakın ve Fas gibi uzak komşuların da dahil olduğu genel bir Arap-İsrail ortaklaşması yaşanıyor.
İkincisi ise başını İran ile Rusya tarafının çektiği süreç. Burada da Esed rejimi diğer Arap ülkeleriyle, Filistin İslami Direniş Hareketi (Hamas) İsrail ile, Türkiye Esed rejimiyle normalleşmeye gidiyor.
Tüm bu süreçler çeşitli siyasi otoriteler arasında cereyan ederken, yaklaşık 1.5 asırdır ihmal edilen, arzuları ötelenen, istekleri umursanmayan ve bunları kimi zaman sokaklara çıkarak, kimi zaman kendi bedenini ateşe vererek deklare eden bir sessiz çoğunluk var: Ehli Sünnet halk kitleleri...
Üzerinde uzun süredir konuşulan, tartışılan, rapor ve analizler yazılan bu coğrafyanın ana unsuru olan, 1 milyarı aşkın nüfusuyla Müslüman Sünni halk, 150 yıldan uzun süredir, dibi belli olmayan bir uçurum içerisinde yuvarlanmayı sürdürmekte.
Arap karikatürist Emcad Resmi, seneler önce çizdiği iki karikatürle bu düşüşü gayet güzel özetlemişti:
İslam alemi senelerdir böyle bir düşüşe mahkum edilmekte. Dış odakların ve kendi halkına yabancı yönetimlerin yaralarını sarmaya mecbur bırakılarak kendisinin yaraları kanamaya terk edilmekte.
Bugün itibariyle coğrafyamız için yine dış odaklarca çizilen iki ufuk, oluşturulan iki kutup dikkat çekiyor:
- Amerika, İsrail ve Batı düşüncesine angaje rejimler ekseninde bir kutup
- Rusya, İran ve Avrasya eksenine angaje rejim ve yapılar ekseninde diğer kutup
Ki bu, İslam aleminde uzun yıllardır gördüğümüz çeşitli kutuplara ve deli gömleklerine mahkum etme siyasetinin yalnızca bugünkü yüzü.
Görünen o ki bir milyarı aşkın nüfusuyla İslam alemi, yine kendi ajandasından uzak, kendi yaralarını sarmayacak, kendisini umursamayacak kutupların insafına terk edilmek isteniyor.
Maalesef medyanın ve globalleşen güç odaklarının tesiriyle Müslümanların ekseriyeti de, bir futbol takımı tutarcasına bu iki kutuptan birinin taraftarlığını yapmak, onların değirmenine su taşımak için can atar vaziyette.
Önümüzde net bir durum dikkat çekiyor: Ya çıkmazı seçmek, yahut üçüncü yolu, kendi yolumuzu.
Kendi yolumuz, dikenli, taşlı, zahmetli olsa da, bizleri kendi hedefimize ulaştıracak olandır. Başka yollar ise gidilmeye müsait olabilir ancak bizleri menzilimize ulaştırmaz.
Yalnızca bağımsız, özgür, ahlaklı, İslami ve hikmetli olan çevresinde bir araya gelerek, İslam alemine dayatılan kutupların cenderesinden çıkılabilir.
Bu ise hem ideolojik hem de fiili olarak bizleri saran işgale karşı mukavemet etmek, bu fikir ve inancı kökleştirmek suretiyle mümkün olabilecektir.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.