Kaan Çeben

Kaan Çeben

Hindistan ile savaş, Pakistan'ın geleceği ve Taliban modeli

Hindistan ile savaş, Pakistan'ın geleceği ve Taliban modeli

Yüceler yücesi Allah’ın adıyla başlarım. Salat ve Selam, Nebilerin sonuncusu olan şerefli Peygamberimizin (sav) ve O’nun ashabının üzerine olsun…

Bundan sonra;

Geçtiğimiz haftalarda bir kez daha Pakistan ile Hindistan arasında tırmanan bir gerginlik atmosferine şahitlik ettik. Görünüşe göre bu defa Hindistan geri adım atmadı ve Pakistan’a saldırmaktan çekinmedi.

Tarih boyunca açıkça görülmüştür ki, güçlü bir ülke, bir millete saldırdığında, akıl almaz bir yıkımı beraberinde getirebilir. Cengiz Han bir ülkeye saldırdığında öldürdüğü insanların kafataslarından kuleler yapardı. Geçmişte, Çarlık döneminde Rusya çok güçlü bir devletti ve bir millete saldırdığında onu yok ederdi. Amerika’nın Japonya’ya yaptığı nükleer saldırı Hiroşima ve Nagazaki’de unutulmaz bir yıkıma yol açtı. Yine Amerika, tüm gücüyle Afganistan ve Irak’a öyle bir vahşilikle saldırdı ki, dünya daha önce böyle bir şey görmedi. Lakin Yüce Allah’a (svt) şükrediyoruz ki, doğru inanç ve Allah yolunda verilen mücadele, Afgan halkını kurtardı ve Amerika’ya yenilgisini kabul ettirdi.

Herkesçe bilinen bir gerçek vardır ki, büyük bir güç, düşmanı olan ülkeye saldırdığında, küçük olan güç ona boyun eğmek zorunda kalır. Tıpkı Kaddafi’nin ordusunun Amerika’ya karşı koyamaması gibi. Aynı şekilde Saddam Hüseyin ve ordusu da Amerika’ya teslim oldu ve hemen ardından da ordusu dağıtıldı, paramparça oldu. Yani gerçek şu ki, bu ulusal ordular neredeyse hiçbir zaman milletleri için sonuna kadar savaşmamıştır. Buna rağmen her daim ayağa kalkıp direnen ve ülkesine sahip çıkan, halkın kendisi olmuştur. Bunun yakın zamandaki en güzel örneği de Suriye’deki halk ayaklanmasıdır.

Suriye, Pakistan için son derece ideal bir örnektir. Nasıl mı? Anlatalım:

Suriye, laikliğin en uç noktasına ulaşmıştı. Milyonlarca inanan, yalnızca Allah’a bağlılıklarını ilan ettikleri için idam edildiler, öldürüldüler, kaybedildiler. Hapishaneler Müslümanlarla doluydu. Ama şartlar elbette ki hep aynı kalmaz. Her gecenin ardından mutlaka gündüz gelir. Yoksul halkı ezen ve adaletsizce yönetenler sonunda ateş altında kaldılar. Halk bu zulme karşı ayağa kalktı ve zalimlerden kurtulmak için hayatlarını feda etti.

Suriye’deki Şiiler Rusya ve İran’a bağlılıklarını bildirdiler; diğer gruplar Suudi Arabistan’dan destek aldı, bazıları Ürdün tarafından desteklendi, bazıları da Türkiye’nin tarafına geçti. Böylece savaş koşullarında herkes kendi payını almaya çalıştı. Ama yoksul halk, bazen zehirli gazlar nedeniyle ölen bedenlerle karşı karşıya kaldı, bazen evlerinin enkazı üzerinde kalbi kırık bir şekilde otururken görüldü. Bazen de hava saldırısından sonra sevdiklerinin beden parçalarını üzüntüyle toplarken görüldü.

Peki eğer analistlerin değerlendirmeleri doğru çıkarsa ve Hindistan ile Pakistan arasında geniş ölçekli bir savaş çıkarsa, Pakistan Ordusu’nun tepkisi ne olacak? Daha da önemlisi Pakistan’ın geleceği ne olacak? Ben Pakistan’ın Suriye kadar dahi nasipli olabileceği kanaatinde değilim. Öncelikle Pakistan silahlı kuvvetlerinin topçu gücünden bahsedecek olursak, Hindistan gibi büyük bir gücün karşısında hiçbir şanslarının olmadığını açıkça ifade etmek gerekir. Nitekim kemiyet, yani sayı bakımından Hindistan çok daha büyüktür. Pakistan’ın mali durumundan söz edecek olursak, ekonomik durumun da utanç verici derecede kötü olduğu bilinmektedir. Eğer Hindistan, Pakistan’ın sanayi tesislerini vurursa ve yabancı güçler Pakistan’a maddi yardım vermeyi reddederse, o zaman Pakistan’ın Suriye’nin savaş dönemindeki haline dönüşmesi neredeyse kaçınılmazdır.

Diktatör General Müşerref’in Pakistanlılara Amerika’ya boyun eğip Afganistan’daki İslam Emirliği’ni arkadan vurmasının gerekçelerinden biri şuydu: “Eğer Amerika bize saldırırsa açlıktan ölürüz”.

Yardıma muhtaç durumdaki Afgan Müslümanlarını o zor anda satan bir ordu, elbette Pakistanlı Müslümanları da satacaktır. Geçmişimizden açıkça görüldüğü üzere, bu korkak ordu Hindistan tarafından birçok kez mağlup edilmiştir. 1971’deki utanç verici yenilgiyi hâlâ unutmadık; bu savaşta Pakistan’ın yarısı kaybedildi ve ülkenin kaynaklarının %80’ini tüketen yaklaşık 90.000 asker, hayatlarını kurtarmak için Hindistan’a teslim oldular.

İnek eti yiyenlerin, ineğe tapanlar tarafından nasıl mağlup edildiğine şaşarım…

Sonra Kargil’de Pakistan ordusu korkakça kaçtı ve Hindistan’a alçakgönüllü bir şekilde “dostça, barışçıl görüşmeler” yapmaları için ricada bulundu. Şimdi şu soru ortaya çıkıyor: Bu savaş nasıl yapılacak? Haziran ayının sonlarına geldiğimiz bu vetire içerisinde olaylar soğumuş olsa da, Keşmir ihtilafı çözülebilmiş değil. Bu ihtilafın devam ediyor oluşu da, taraflar arasında her daim bir savaş riskini canlı tutuyor. Peki bu risk, ilerleyen zamanlarda gerçeğe dönüşürse bizi nasıl bir savaş bekleyecek?

Açıkça söylemek gerekirse, güç ve sayı bakımından Hindistan’a kıyasla çok zayıf ve sayıca az bir Pakistan söz konusu. Bu durum da bu savaşın sayı üstünlüğü ile kazanılamayacağını bize ispatlıyor.

Bu savaş ancak bir ideolojiye dayanarak kazanılabilir. Bedir Gazvesi’nde Peygamber Efendimizin (s.a.v) sahabeleri yalnızca 313 kişiydi, oysa kâfir ordusu 1000 kişiden oluşuyordu ve yine de Müslümanlar kazandı. Diğer birçok savaşta da Müslümanlar kâfirlerden sayıca çok azdı ama yine de galip geldiler. Bunun nedeni, savaşırken sahip oldukları “iman” ve taşıdıkları “fikir-ideoloji” idi. Bu onlara büyük ordulara karşı durma gücü veriyor ve savaştan zaferle dönmelerini sağlıyordu. Bu yalnızca Allah’ın (svt) yardımının inananlarla birlikte olmasındandı. Allah zaferi sadece müminlere vaat etmiştir.

Peki Pakistan ordusu Hindistan’la ne uğruna savaşacak? Hangi ideolojiyle halkı Hindistan’a karşı ayağa kaldıracaklar? Yine “Pakistan’ın manası nedir? Yoksa yine La ilahe illallah!” yalanını mı yayacaklar? Millet bu sloganla bir kez daha ayağa kalkacak mı? Ordu buna cihad demeye cesaret edebilir mi? Gerçek şu ki, Pakistan ordusundaki rütbeli subaylar yaşadıkları lüks hayatın devamı için, sıradan askerler ise yalnızca aldıkları üç kuruş “maaşları” için orduya hizmet ediyorlar. Biliyorlar ki bu “ideolojiyle” Hindistan’a bir gün bile karşı koyamazlar.

Pakistan kurulduğundan beri tevhid davetçilerini katletmiş, hapishanelerini mücahitlerle ve alimlerle doldurmuş, sadece bir telefonla Amerika’ya boyun eğmiştir. Afganistan’daki İslam Emirliği'ni yıkmada Amerika’nın en önde gelen müttefiki olmuştur. Ülkenin onurunu birkaç dolara karşılık Dr. Afiye Sıddıki’yi satarak elden çıkarmış, tüm uluslararası yasaları hiçe sayarak Molla Abdusselam Zaif’i utanç verici şekilde Amerika’ya teslim etmiştir. Kafkasyalı kız kardeşlerin çığlıklarını Hârotâbâd’da kurşunlarla susturmuştur. Lal Mescid’e kan banyosu yaptırmış bir ordudan “La ilahe illallah” uğruna ayakta durması ve Allah yolunda cihad etmesi nasıl beklenebilir?

Bu ordu için kim ayağa kalkacak?

Genç oğlunun cesedini bir çuval içinde teslim alan o yaşlı kabile bölgesinden olan adam mı ayağa kalkacak?

Oğlunun bedeni asitle tanınmaz hale getirilmiş olan fakir anne mi ayağa kalkacak?

Kardeşi parmaklıklar arkasında yavaş yavaş ölen o kız kardeş mi ayağa kalkacak?

Küçük, masum kardeşinin cesedini yargılanmadan askeri mahkemede infaz edildikten sonra teslim alan ağabey mi bu ordu için ayağa kalkacak?

Bu ordu eliyle dul kalan kadın, bu ordu için ayağa kalkabilecek mi?

Kızı bu ordu tarafından iffetinden edilmiş olan baba mı ayağa kalkacak?

Bir drone saldırısından sonra çocuklarının parçalanmış cesetlerini kaldıran acı içindeki o baba mı ayağa kalkacak?

Peki Pakistan’ın geleceği ne olacak?

Pakistan, birçok farklı milletten oluşmaktadır. Onları bir araya getiren tek sebep “La ilahe illallah” sloganıydı.

İslam, herkesi bir arada tutan sağlam bir ipti. Fakat ne yazık ki bu deccal ordusu, İslamî kökleri öyle bir söküp attı ki, neredeyse kimse artık “La ilahe illallah” için ayağa kalkmaya cesaret edemiyor.

Analistler, Hindistan Pakistan’a saldırdıktan sonra Pakistan’ın parçalara ayrılacağını öngörüyorlar. Bu fikre kısmen de olsa katıldığımı beyan etmeliyim. Zira böyle bir durumda Şiiler kesinlikle İran’a yönelecekler, Beluçlar liberal bir Belucistan için ayaklanacaklar, Sindliler ayrı bir “Sindhu Desh” talep edecekler, Peştunlar ise İslam’a yakın olup İslamî unsurlardan yana olabilirler ya da ANP gibi partiler “Peştunistan”ın kurulması için bağımsızlık talep edebilirler. Hatta bazı iddialara göre, sivil hükümetten ve Pakistan ordusundan bıkmış halk, gönüllü olarak Hindistan’a teslim olup onun sömürgesi olmayı kabul edebilir. Böyle bir manda talebini Pakistan halkının tamamına yakıştırmak tabii ki zulüm olur.

Fakat bu görüşte olan kişilerin varlığı da inkâr edilemez. Nitekim her ülkede olduğu gibi Pakistan’da da kendisine rab olarak para ve refahı seçen insanlar mevcuttur. Bu insanlar için önemli olan servetleri ile birlikte refah içinde yaşamaktır. Böyle insanlar için şartlar sağlandığı sürece hangi ülkenin ya da şahsın sömürüsünde olduklarının bir ehemmiyeti yoktur.

Özetle, Pakistan halkının son umudu “Taliban” modelidir. Şunu unutmayın: Taliban birer uzaylı değildir; İslam ümmetinin öz evlatlarıdır. Onlar için bütün Müslüman ümmeti tek bir millettir. Eğer bir Beluç’un kanı akarsa, Taliban o yaranın acısını hisseder. Masum bir Sindlî idam edilirse, Taliban o idam ipinin kendi boynunda sıkıldığını hisseder. Pencaplılar işkence görürse, Taliban kendisi işkence görüyormuş gibi hisseder. Bir Peştun’un evi bombalanırsa, Taliban evlerinde rahat uyuyamaz. Kabile bölgelerine yapılan bir insansız hava aracı saldırısı, Taliban’a yapılmış bir saldırıdır; her kadının namusu, Taliban’ın namusudur.

Taliban’a göre bir Müslümanın kanı, Kâbe’den daha değerlidir. Şüphe yok ki bölgede Hindistan ile gerçekleşmesi muhtemel bir savaşta, bu bencil, para düşkünü Pakistan ordusu, geçmişte yaptığı gibi, Pakistan’ın yoksul halkını geride bırakıp Hindistan’ın insafına terk edip kaçacaktır. Ama Taliban geçmişte de olduğu gibi asla halklarını yalnız bırakmayacaklardır.


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir

Bu yazı toplam 4924 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
6 Yorum
Kaan Çeben Arşivi