İsrail'de sosyal krizler ve iç çatışma
İsrail ordusu Gazze'de yüzyılın en büyük vahşetlerinden birini gerçekleştirirken, İsrail kendi içinde kendine karşı bir savaş veriyor.
Eski Başbakan Ehud Barak, Netanyahu'yu "İsrail'e savaş ilan etmekle" suçlayan en son yetkili oldu. Bir başka eski başbakan Ehud Olmert de sert bir uyarıda bulunarak ülkenin bir iç savaşın eşiğinde olduğunu öne sürdü. Benzer uyarılar İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, eski Başbakan Yardımcısı Moshe Ya'alon ve eski Yüksek Mahkeme Başkanı Aharon Barak tarafından da dile getirildi. Bu arada İsrail ordusunun eski komutanlarından ve Knesset üyesi Yair Golan daha da ileri giderek İsrail'in "Gazze'de hobi olarak bebek öldürdüğünü" söyledi.
İç çatışma gerçek ve "Yahudi'nin Yahudi'ye düşmanlığı" giderek daha da belirginleşiyor. Ancak bu İsrail'in iç savaşa doğru gittiği anlamına mı geliyor?
Görüşler büyük ölçüde, dünyanın en savaş çığırtkanı, soykırımcı devletinin çöküşünü görmeyi umursamayanlar ile varoluşsal senaryoları vatandaşlarına bir uyanış çağrısı olarak dile getiren İsrailliler (ve müttefikleri) arasında değişiyor. Bu iki kamp arasında kararsız kalmayı tercih edenler de var.
Ancak çoğu tarafın hemfikir olduğu nokta, İsrail'in yapısını, karakterini ve kolektif kimlik duygusunu etkileyecek çeşitli senaryolara yol açan bir kavşakta olduğu. Tüm bunlar, Yahudi devletinin doğası hakkında farklı görüşlere sahip çeşitli Yahudi grupları arasında on yıllardır süregelen zoraki uyumun bir birikimi.
İsrail'deki çatlakların nedenleri
Netanyahu, 7 Ekim'den çok önce, yargının hükümetin eylemlerini ve yasalarını engelleme kabiliyetini azaltma misyonunu üstlenmişti.
İsrail'in bir anayasası yok ve temel hukuki altyapısı Filistin'in 1948'de İsrail'e dönüşmesinden önce Filistin'i yöneten İngiliz ve Osmanlı sistemlerine dayanıyor. İsrail Yüksek Mahkemesi, siyasi kurumların devletin doğasını değiştirmesini engelleyen dengeleyici bir güç olarak hareket ediyor.
Yargının zayıflaması ve tabii ki muhalefetin de zayıflamasıyla birlikte siyasi denge artık rüzgarda savruluyor.
Zaman geçtikçe Netanyahu, bazıları hüküm giymiş/şüpheli teröristler olan aşırı milliyetçi bir kabinenin içinde. Özellikle de bizzat tasarladığı ya da kabinesinin politikalarından kaynaklanan krizler onu daha da güçlendiriyor.
Gazze savaşını çözmeye yönelik her girişim kendisi ve kabinesindeki bakanlar tarafından engelleniyor. Netanyahu statükoyu kendi lehine korumak için İsrail ana akımına "savaşın gerekli olduğu" inancını aşıladı. Bunun için de her zaman çeşitli sebepler bulabiliyor.
Gazze savaşından bu yana İsrail'in güvenliği, Netanyahu'nun ilan ettiği savaş hedeflerinin tam tersi bir sonuç olarak, daha da istikrarsız hale geldi. Ancak kötüleşen güvenlik, İsraillilerin korkularından faydalanma becerisi nedeniyle Bay Güvenlik olarak adlandırılan Netanyahu'yu güçlendiriyor.
Birçok İsrailli, bu gidişatla İsrail'in en uzun süre görev yapan başbakanının 2026 sonunda yapılacak genel seçimleri engellemenin bir yolunu bulabileceğine inanıyor. Bu, onu devirmek için son umutları.
Peki bunu yaparsa, zayıflamış bir Yüksek Mahkeme onu devre dışı bırakabilir mi? Bunu kim uygulayacak, Ben-Gvir'in polisi mi? Yoksa öfkeli İsrailliler mi?
Ben-Gvir, polisi ideolojik uzantısı olarak şekillendirdi ve kabine protestocular tarafından henüz caydırılmadı. Ve görmezden gelinen her protestoyla birlikte İsrailliler, sadık bir vatandaş olmanın ne anlama geldiği de dahil olmak üzere, kanıksadıkları dünya görüşlerinin altını oyduğunu düşündükleri yeni hükümet tedbirleriyle karşı karşıya kalıyorlar.
Netanyahu devlete sadakati kendisine sadakat olarak değiştirdi ve bu gerekçelerle kendisi ve kabinesi, gücü merkezileştirme hedefleriyle aralarında duran herkesi görevden almayı başardı.
Şin Bet'in başkanı Ronen Bar, Bar'ın Gazze soykırımını ve Batı Şeria, Lübnan ve Suriye'de yüzlerce suikastı kolaylaştıran "örnek performansına" rağmen "Netanyahu ona güvenemediği" için görevden alındı. Bar, İsrail'in kuruluşundan bu yana görevden alınan ilk iç istihbarat lideri oldu.
Görevden alınan Savunma Bakanı Gallant ve Genelkurmay Başkanı Halevi gibi, Bar'ın "günahlarından" biri de belki de aşırı milliyetçilerin rutin savaş suçlarının tam bir çılgınlığa geçişini engellemekti. Ve içeride hukukun üstünlüğünden otokratik totalitarizmin başlangıcına geçişi...
Yahudi tarihi ve iç savaşlar
İsrail'in iç bölünmesi derinleşirken, bazı akademisyenler İsrail toplumunun yapısına ve Yahudi tarihine bakıyor ve İsrail'in iç patlamaya doğru gittiğini gösteren bir model görüyorlar.
İsrail devleti, Ben Gurion tarafından farklı Yahudi nüfuslarının bir eritme potası olarak tasavvur edilen göç temelli bir toplum. Uyum, bu grupların yasal olarak demokratik bir şekilde kaynaştırılması yoluyla sağlanmıştı.
Devletin ilk yirmi yılında Aşkenaziler -Siyonizm'in taşıyıcıları olmaları nedeniyle- toplumun çoğu yönünü kontrol ediyordu. Bu durum 1967'den ve yerleşimci hareketi ile Dini Siyonizm'in yükselişinden sonra biraz değişmeye başladı.
Menachem Begin'in 1977'deki seçim zaferiyle ve özellikle de Begin yönetimindeki Likud'un Aşkenazilerin çoğunlukta olduğu İşçi Partisi'ne karşı çoğunluğu kazandığı 1981 seçimlerinden sonra İsrail toplumunu Aşkenazi-Sefarad ayrımı belirlemeye başladı. O dönemde hazırlanan ve 2007 yılında yayınlanan bir CIA raporunda iki grup arasında olası bir çatışmanın tohumlarının atıldığı belirtiliyordu.
Aşkenaz Yahudileri o zamandan bu yana ordu ve devlet kurumları üzerindeki kontrollerinin önemli bir kısmını dini/ultranasyonalist Siyonizme kaptırdı. Ancak Aşkenazlar hala ekonomik kartı ellerinde tutuyorlar ve bunu Netanyahu'nun "yeni düzenini" bozmak için kullanabilirler ve kullanıyorlar da.
Şu anda sahip olduğumuz şey, toplumun nüfuzunu kaybeden ama kendisini özgürlükçü ve ilerlemeci Siyonist olarak gören bir kesimi ile güçlenen Siyonist bir dini otokrasi. Her ikisi de ultra-ortodoks Haredi Yahudilerinin hakim olduğu üçüncü bir kampla pek dostane ilişkiler içinde değil. Her üç Yahudi grubu da, farklı derecelerde, çok daha az ayrıcalıklı dördüncü bir kampla çarpışıyor: İsrail'in Filistinli vatandaşlarıyla.
Devletin kimliği ve doğası üzerinde etkili bir bölünme olan bu durum, Yahudi tarihinde eşi benzeri olmayan bir olay değil ve bütünlüklü bir Yahudi deneyimi inancına ters düşüyor.
İsrail'in bugün yaşadığı şey, farklı koşullar altında ve farklı araçlarla, ancak benzer temel nedenlerle tarihsel örüntüyü tekrarlamaktan ibaret.
Amerikalı Haham ve tarihçi Lance Sussman, Yahudi deneyiminin çoğunu karakterize eden şeyin toplumsal birlik değil yıkıcı çatışma olduğunu belirtiyor. Tarihsel olarak Yahudilerin parçalanması ve dağılmasından, sürgünden ve nihayetinde soykırımdan "Yahudilerin bölünmüş halde olması" sorumlu tutulageldi.
Belki de Ehud Barak'ın Filistin'de seksen yıl varlığını sürdüren eski İsrail devletinin çöküşüne atıfta bulunarak "sekizinci on yılın laneti" dediği şey bu.
Potansiyel senaryolar
Etnik çeşitliliğe sahip bir toplum olan İsrail'de değerler, ihtiyaçlar ve çıkarlar arasında farklılıklar bulunuyor. Tüm bunlar hedeflerde tutarsızlığa yol açıyor. Bir grup hedeflerine ne kadar duygusal olarak bağlıysa, iç çatışma olasılığı da o kadar yüksek. Ve hedefler ne kadar yarı saydamsa, ki öyle, onlara bağlı değerler de o kadar sıfır toplamlı hale geliyor.
Bu durum iç savaş ihtimalini yüksek kılsa da bu, diğer iki senaryo arasında sadece bir tanesi.
Birincisi Netanyahu hükümetinin İran'a karşı gerilimi tırmandırması ve böylece iç gerilimi bir dış askeri harekatla çözmesi ya da en azından hafifletmesi. Ne de olsa İsrail'in iç bölünmelerini uzak tutan bir husus, İsrail'in düşmanlarla çevrili "yalnız yaşayan bir halk" olduğu düşüncesi oldu.
Ancak İran'ı angaje etmenin, özellikle de Trump'ın Tahran'la bir anlaşmaya varma arzusuyla birlikte, garantili olmayan sonuçları var. Bu nedenle İsrail'in iç çatlaklarını dışsallaştırmak onları daha da büyütebilir. Bu sadece temel sorunların yeniden su yüzüne çıkması için eninde sonunda etkisi geçecek bir yatıştırıcı.
Diğer senaryo ise güç ve istikrar dengesini yeniden tesis edecek genel seçimler. Ancak Netanyahu'nun iktidar üzerindeki hakimiyetinin artması ve "derin devlet" olarak adlandırdığı yapıyı yeniden yapılandırması nedeniyle seçim seçeneğinin işe yarayacağının garantisi yok.
Hangi senaryo gerçekleşirse gerçekleşsin, Gazze savaşı sona erse bile kesin olan şey, bugünkü İsrail'in gelecekte mevcut haliyle var olmayacağı. Ardından "daha iyisi" ya da "daha kötüsü" gelecektir.
New Arab'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.