Sözünde duranlar, bekleyenler ve diğerleri
"Mü'minlerden öyle erler vardır ki Allah'a verdikleri söze sadık kalmışlardır. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir." (Ahzab Suresi, 23'üncü ayet)
Gazze Şeridi'ndeki ateşkesin ardından, sürecin birçok farklı yönden ele alındığına tanık olduk. Ancak ateşkes sonrasında benim dikkatimi çeken hususlardan biri, Siyonist işgale karşı cihat vazifesini yerine getirirken şehadete ulaşanlar oldu. Gazze'de 15 aylık çatışma sürecinde binlerce mücahit şehit oldu ve Allah azze ve celle'ye verdiği sözü yerine getirdi.
Çatışma sürecinde şehadetinden haberdar olamadığımız yahut şehadeti güvenlik gerekçeleriyle açıklanmayan birçok komutanın ve mücahidin haberini ateşkesin ardından aldık. Bazılarının naaşlarına ise ancak ateşkesin ardından ulaşılabildi. Kimi Cebaliye'de, kimi Şucaiyye'de, kimi Refah'ta toprağa düşen yüzlerce kahraman...
Kimisi çatışmalar sebebiyle siper aldıkları evden çıkarılamamış, evin zemin katında tek bir kabre birkaç kişi birden defnedilmişti.
Kimisinin naaşı bombalanan bir binanın enkazı altında kalmıştı.
Kimisi saldırıya uğrayan bir tünelde çarpışarak rabbine yürümüş ve kendisine ulaşılamamıştı.
Ateşkesin ardından işte bu kahramanların şehadet haberlerini aldık, hikayelerini öğrendik. Kimisi henüz 20'sine gelmemiş gençler, kimisi 60'larını geçmiş yaşlılardı.
Ancak hepsinin ortak noktası, canlarını avuçlarında taşıyan mücahitler olmalarıydı. Allah azze ve celle hepsinden kabul etsin. Şüphesiz onlar bu hayatı yaşanması gerektiği gibi yaşadılar ve nasıl ölünmesi gerekiyorsa öyle öldüler. Aklı, vicdanı, irfanı ve imanı olan herkesin imreneceği bir şekilde.
Bu şehitler aklıma, Enver el Evlaki'nin bir sohbetinde ifade ettiği şu veciz sözleri getirdi:
"Şehadet bir ağaç gibidir. Onda meyveler çıkar, olgunlaşır ve bu meyveleri toplama zamanı gelir. Mevsimleri vardır. İşte Allah’ın kulları da böyle merhalelerden geçerler. Ta ki şehit olarak alınma zamanları gelinceye kadar."
İşte yaşadığımız 15 aylık süreç, Gazze'de de onlarca yıldır ayakta duran şehadet ağacının en çok meyve verdiği mevsim oldu. Rabbim bu kadar çok meyve veren ağaçlar yetiştirmeyi bizlere de nasip eylesin.
Tüm bu yaşananların ardından, yazının başında paylaştığım ayet üzerine düşünmeden edemedim. Sözünde duranların hali, kahramanlıkları, şehadetleri ve onlarla aynı akıbeti bekleyenler... Peki ya diğerleri?
Kalbinde hakiki bir iman bulunduran herkes şehadeti temenni etmiştir. Ancak bu, beklemekle elde edilecek bir derece değildir. Bilakis şehadet, onu gerçekten hak edenlere ve Allah yolunda hakkıyla yürüyenlere nasip olacak bir nimettir. Şehadeti beklemek, şehadetin uğrak yerlerinde yapılması gereken bir eylemdir.
Bunu tıpkı, bir limanda durarak bir gemiyi beklemeye benzetmek mümkündür. Yolcuların kimisi o gemiye binip menziline doğru yola çıkmıştır, kimi de limanda o gemiyi beklemektedir. Fakat limansız, kıyısız, denizsiz kentlerde bu gemiyi beklemek, "beklemek" kabilinden kabul edilemeyecek bir tavırdır. Bu şekilde bekleyen birini "sözünde duran" yahut "bekleyen" sınıfında değerlendirmenin, gerçekten sözünde duranlara ve gerçekten bekleyenlere haksızlık olacağı kanaatindeyim.
Gazze, Müslümanların son iki asırlık tarihinde yaşadıkları zorlu imtihanlardan biriydi. Mü'minler Gazze meselesiyle ağır bir imtihandan geçirildiler. Allah azze ve celle Müslümanlar içerisinden iman edenleri ortaya çıkardı ve içlerinden şehitler edindi. Sözünde duranlar ve sözünü yerine getirmeyi bekleyenler ortaya çıktı.
Rabbimden niyazım, bu süreci "diğerleri" olmaktan kurtulup gerçekten "sözünde duranlar" ve "bekleyenler" arasına dahil olmamız için bir vesile kılmasıdır. Gazze'dekine benzer bir ağaç dikmek için yol açıktır, yeter ki bizler çalışmaya azmedenlerden olalım.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.