Giorgio Cafiero

Giorgio Cafiero

Trump dönemi ve İsrail-Suudi Arabistan normalleşmesi

Trump dönemi ve İsrail-Suudi Arabistan normalleşmesi

ABD Başkanı Donald Trump'ın ikinci döneminin başlamasıyla birlikte, yönetimindeki yetkililer Gazze'de kısa süre önce hayata geçirilen ateşkesin İsrail ile Suudi Arabistan Krallığı arasında bir normalleşme anlaşmasının önünü açacağı konusunda iyimser.

ABD'nin yeni ulusal güvenlik danışmanı Mike Waltz, "Abraham Anlaşmalarının bir sonraki aşaması" için büyük umutları olduğunu ve İsrail-Suudi normalleşmesinin Trump yönetimi için "büyük bir öncelik" olduğunu söyledi. Tel Aviv ve Riyad arasında diplomatik bir anlaşmanın "bölgeyi değiştirecek muazzam bir tarihi anlaşma" olacağını da sözlerine ekledi.

İlk Trump yönetiminin başlıca dış politika miraslarından biri, dört Arap devletini (Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas) İsrail'le normalleşme anlaşmalarına dahil eden Abraham Anlaşmalarıydı.

Trump ve daha sonra eski Başkan Joe Biden, Suudi Arabistan'ı Abraham Anlaşmalarına dahil etmeye çalışsa da Riyad böylesine cesur ve riskli bir hamleyi asla kabul etmedi. Bununla birlikte, İsrail'in Gazze'ye karşı 15 ay süren savaşı sırasında bile Washington Suudi Arabistan'ı İsrail'in normalleşme kampına çekmeye çalıştı.

Ancak Gazze'deki korkunç savaşın ortasında İsrail ile normalleşmenin siyasi riskleri Suudi Veliaht Prensi ve Başbakan Muhammed bin Selman ve Riyad'daki diğer liderler için kabul edilemeyecek kadar yüksekti.

Normalleşme yanlısı lobinin ve yeni Trump yönetimindeki figürlerin iyimserliğine rağmen, Pazar günü Gazze'de uygulanan zayıf ateşkesle bile bu risklerin Suudi Arabistan liderliği için çok yüksek olmaya devam ettiğini varsaymak mantıklıdır.

Öncelikle, ateşkesin ilk aşamanın ötesinde (o kadar uzun bir süre için bile olsa) çatışmaların durmasına yol açacağı garanti olmaktan uzak. Bunun gerçek bir ateşkesten ziyade bir rehine takası anlaşmasına dönüşebileceği yönündeki endişeler haklı. Ateşkes anlaşmasında pek çok boşluk var ve Trump yönetiminin Gazze'ye yönelik olası düşmanlıkların yeniden başlaması durumunda İsrail'i herhangi bir sonuçla karşı karşıya bırakıp bırakmayacağı bilinmeyen bir faktör.

Quincy Institute for Responsible Statecraft'ta araştırma görevlisi olan Dr. Annelle Sheline, The New Arab'a verdiği röportajda bu durumu şöyle açıkladı:

"Ne yazık ki Lübnan'daki ateşkese benzer şekilde İsrail'in Gazze'de de ateşkesi ihlal etmeyi alışkanlık haline getirmesini bekliyorum. Ancak medya anlatısı ateşkesin devam ettiği yönünde olacağından küresel dikkatler başka yöne kayacaktır."

Yemen'deki ABD Büyükelçiliği eski misyon şefi yardımcısı Dr. Nabeel Khoury New Arab'a yaptığı açıklamada şunları söyledi:

"Trump'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu üzerindeki etkisi, en azından anlaşmanın önerilen ilk aşaması için Gazze'de bir ateşkes sağlayabilir. Trump'ın bakış açısına göre, Suudi yönetimini İbrahim Anlaşmalarına katılmaya ikna etmek için Lübnan ve Gazze'de sessiz cephelere ihtiyaç var. Muhammed bin Selman, İsrail'in Gazze'ye yönelik bombardımanı devam ettiği sürece İsrail ile normalleşmeyi kabul etme konusunda isteksiz davrandı. Ateşkesin 40 gün sürmesi muhtemel olsa da kalıcı bir barış kısa ve orta vadede gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayal olmaya devam ediyor."

Sonuçta İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonları yeniden başlarsa, Suudi Arabistan'ın Tel Aviv ile diplomatik ilişkileri normalleştirmeyi kabul etmesi esasen imkansız hale gelecektir.

Ancak bu gerçekleşse bile, Gazze'de son 15 aydır yaşanan ölüm ve yıkımın etkisi bir anda ortadan kalkmayacağından, Krallığın normalleşme yoluna girmesini hayal etmek zor.

Soufan Center'da kıdemli araştırmacı olan Kenneth Katzman, New Arab'a verdiği röportajda şöyle konuştu:

"İsrail-Suudi normalleşme anlaşmasını yapmak çok zor olacak. Çatışmalarda siviller de dahil olmak üzere çok sayıda Filistinli öldürüldü. Suudi halkı Filistin yanlısı ve özellikle de verilen kayıplar nedeniyle İsrail'e karşı. Ateşkes devam ederse bu zor olacak. Buna bir de ateşkesin muhtemelen devam etmeyeceği gerçeğini eklerseniz, Suudilerin, Muhammed bin Selman'ın normalleşme yolunda ilerlemesi daha da zorlaşacaktır."

Observer Research Foundation Middle East (ORF-ME) kıdemli araştırmacılarından Dr. Aziz Alghashian, New Arab'a verdiği mülakatta, Riyad için bu istikrarsız ateşkesin İsrail'in normalleşmesi için "diğer koşulların üstünde bir koşul" olduğunu belirtti:

"Bence çok fazla insan, ateşkes olduğu için İsrail-Suudi normalleşmesinin önündeki tüm engellerin ortadan kalktığı gerçeğine çok fazla vurgu yapıyor, ki bu yanlış bir algı."

Suudi kamuoyu

Dünyadaki tüm liderler gibi Arap ülkelerinin liderleri de önemli dış politika kararları alırken iç siyaseti ve kendi vatandaşlarının tutumlarını göz ardı edemezler. Bu nokta özellikle Muhammed bin Selman'ın İsrail'le ilişkileri normalleştirme hesapları düşünüldüğünde önem kazanıyor.

Suudi Arabistan'ın mevcut koşullar altında Abraham Anlaşması'na girmesi halinde Krallık'ta huzursuzluk çıkması ihtimal dahilinde. Bu, Veliaht Prens ve etrafındakilerin her ne pahasına olursa olsun kaçınmaya çalıştıkları bir senaryo. Petrol zengini Suudi Arabistan'ın, Krallığın görkemli ekonomik çeşitlendirme gündemi olan Vizyon 2030'u başarılı kılmaya odaklandığı şu dönemde istikrara ihtiyacı var.

21 Aralık 2023'te İsrail yanlısı düşünce kuruluşu Washington Institute for Near East Policy, aynı yılın 14 Kasım ve 6 Aralık tarihleri arasında yapılan anket verilerine dayanarak İsrail'in normalleşmesine yönelik Suudi kamuoyunun görüşlerine ilişkin bulgularını yayınladı. Bu anket, Suudilerin yüzde 96'sının, en azından o dönemde, Gazze'ye yönelik saldırıya karşılık olarak tüm Arap devletlerinin İsrail ile ilişkilerini kesmesi gerektiğine inandığını ortaya koydu.

Katzman şunları söyledi:

"Açıkçası Filistin halkına ve Gazze'deki vatandaşlara büyük bir sempati duyuluyor. Bence bunca kan döküldükten sonra normalleşmek Suudi yönetimi için içeride çok ama çok zor olacak."

Dr. Sheline ise şöyle konuştu:

"Muhammed bin Selman daha önce İsrail ile normalleşmeye açık olduğunu ifade etmiş olsa da, bunu halkına zorla kabul ettirmeye çalışmayacaktır. Kendisi de bunu yapmanın, 1979'da İsrail ile barış anlaşması imzalayan Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat'ın akıbetinde olduğu gibi, kendisini suikast riskiyle karşı karşıya bırakabileceğini kabul etmiştir."

Dr. Alghashian, İsrail ve Suudi Arabistan'ın önümüzdeki dönemde bir noktada normalleşeceğine dair spekülasyon yapan pek çok kişinin, Krallık'taki kamuoyunun ne kadar önemli bir faktör olduğunu ve Gazze savaşının başlamasından bu yana ne kadar değiştiğini tam olarak anlayamadığına inanıyor.

Dr. Alghashian şunları ifade etti:

"Suudi kamuoyu sadece İsrail'e karşı daha sert ya da Filistinlilere karşı daha dostane hale gelmedi, aynı zamanda Suudi halkı bu işgalin adaletsizliği ve çatışmanın Netanyahu tarafından nasıl yönetildiği ve temelde Hamas'ın Netanyahu tarafından nasıl desteklendiği konusunda bir anlayış geliştirdi. Anlayışlarını geliştirdiler, dolayısıyla kamuoyu bu nedenlerden dolayı artık daha büyük bir engel haline geldi.

Dahası, Suudi Arabistan'ın Filistinlilere dair sergilediği güçlü duruş ve yaptığı güçlü açıklamalar, Suudi milliyetçiliğini ve Suudi yönetici elitini güçlendirdi ve Suudilere Muhammed bin Selman ile ilgili bir tür gurur duygusu verdi. Dolayısıyla Donald Trump geliyor diye bunu boşa çıkarmak için çok çalışmak gerekecek. Bunun için sadece konuşmalar değil, gerçekten elle tutulur pek çok şey de gerekecek."

Filistin devleti

Suudi Arabistan, İsrail ile normalleşmenin ancak 1949-67 sınırları temelinde bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin kurulmasından sonra gerçekleşebileceği yönündeki resmi tutumunu uzun süredir koruyor. Dönemin Suudi Veliaht Prensi Abdullah bin Abdülaziz Suud'un 2002 yılında Beyrut'ta düzenlenen Arap Birliği zirvesinde Arap Barış Girişimi'ni (API) önermesinden bu yana Riyad'ın tutumu bu yönde oldu.

Her ne kadar Suudi Arabistan yönetimi ateşkesin başarılı bir şekilde uygulanmasını ve çatışmalara uzun bir ara verilmesini memnuniyetle karşılayacak olsa da, bu gelişme tek başına Filistin-İsrail çatışmasının temel nedenlerine, özellikle de Filistinlilerin en temel haklarının sürekli olarak ihlal edilmesine ve ağır ve yasa dışı işgale çözüm getirmeyecektir.

API doğrultusunda bir Filistin devletinin kurulması yönünde adımlar atılmadan Riyad'ın Tel Aviv ile normalleşmesini hayal etmek zor.

Katzman şu ifadeleri kullandı:

"Suudi hükümetinin resmi koşulları bir Filistin devletine giden yol haritasıdır ve bu nedenle Krallık her zaman, ateşkes olsa ve devam etse bile halen bir Filistin devletine doğru bir hareket olmadığı argümanına dayanabilir. Be bu nedenle Krallık liderliği şu anda normalleşme konusunda ilerleyemeyeceklerini söyleyebilir."

Dahası, Trump ekibinin Netanyahu'nun Hamas'la anlaşmaya bağlı kalması karşılığında İsrail hükümetine verdiği tavizin, işgal altındaki Batı Şeria'nın resmen ilhakına destek olduğu yönünde spekülasyonlar var. Böyle bir anlaşma Suudi Arabistan'ın ya da başka bir Arap devletinin yakın gelecekte Abraham Anlaşması'na katılma ihtimalini daha da azaltacaktır.

Dr. Sheline şunları söyledi:

"Trump'ın geçici bir ateşkes sağlamak için bile Netanyahu'ya ne vaat ettiği henüz belli değil. Örneğin, Trump muhtemelen Netanyahu'nun Batı Şeria'yı ilhak etme hırsını desteklemeyi kabul etti ki bu da Muhamed bin Selman için Gazze'de devam eden soykırım kadar başarısız bir girişim olacaktır."

İsrail hükümetinin Filistin devleti konusunda nerede durduğu göz önünde bulundurulduğunda, İsrail'in Riyad'ı normalleşmeye ikna etmek için gerekli olan tavizleri Filistinlilere vereceğini düşünmek gerçekçi değil. Ancak bu pozisyona sahip olan sadece İsrail hükümeti değil. Bugün İsrail toplumu da böyle düşünüyor.

7 Ekim 2023 öncesi dönemde Netanyahu'nun Likud Partisi genellikle Filistin devletine açıkça karşı çıkarken, İsrail halkı bu konuda biraz karışık bir tutum sergiliyordu. Ancak Hamas liderliğindeki Aksa Tufanı Operasyonu sonucunda İsrail toplumu içinde Filistin devletine verilen destek önemli ölçüde azaldı.

İsraillilerin çoğu bir Filistin devletinin kurulmasının 7 Ekim 2023 saldırısı karşısında bir ödül teşkil edeceğine inanıyor. ABD İsrail'e Filistin devleti konusundaki tutumunu değiştirmesi için baskı yapmadan Netanyahu'nun ya da herhangi bir İsrailli liderin API'yi kabul edeceğini düşünmek mümkün değil ve ikinci Trump yönetiminin Tel Aviv'e böyle bir baskı uygulayacağını hayal etmek de zor.

Katzman New Arab'a şunları söyledi:

"Trump ne kadar zorlarsa zorlasın, İsrail'in bir Filistin devletine destek vermesi için bir reçete olduğunu sanmıyorum ve Trump'ın zorlayacağını da sanmıyorum. Trump ABD'nin iki devletli çözüm politikasına olan bağlılığını hiçbir zaman yinelemedi. Bunun için hiçbir zaman gerçekten bastırmadı. ABD'nin bu tutarlı politika pozisyonuna hiçbir zaman bağlı kalmadı. Dolayısıyla, iki devletli çözüm için gerekenlere sahip olduğunuzu düşünmüyorum."

Kahire ve Kudüs'te görev yapmış eski bir ABD'li diplomat olan Charles Dunne, İsrail'in Suudi Arabistan'ı Abraham Anlaşması'na katılmaya yaklaştırmak için Filistinlilere verebileceği olası tavizler sorulduğunda, çok fazla şey beklemenin gerçekçi olmayacağını düşünüyor.

Eski Amerikalı diplomat New Arab'a yaptığı açıklamada şunları vurguladı:

"İsrail siyasetinin durumu ve Netanyahu koalisyonunun doğası göz önüne alındığında, mevcut hükümetin gelecekteki bir çözümün en belirsiz ana hatlarından daha fazlasını sunmaya istekli olacağını hayal etmek zor. Ya da daha büyük olasılıkla, en muğlak ana hatları teslim edecek, herhangi bir son tarih içermeyen ve çok sayıda çıkış yolu olan bir süreç önereceklerdir. Ve bunlar bile İsrail hükümeti içinde sert tartışmalara konu olacaktır."

Trump'ın ilk döneminde sık sık yaptığı şey, nispeten yapay anlaşmalar yapmak ve bunları daha önceki hiçbir ABD yönetiminin başaramadığı bir tür "barış" getiren büyük diplomatik başarılar olarak satmaktı.

Tel Aviv ve Abu Dabi'nin birbirlerine karşı hiçbir zaman düşmanca bir tutum içinde olmadıkları düşünüldüğünde, gerçek anlamda bir "barış" anlaşması olmayan İsrail-BAE normalleşmesi söz konusu olduğunda da durum böyleydi. İlk Trump yönetimi, doğası gereği ekonomik olan bazı girişim ve anlaşmaları aldatıcı bir şekilde büyük siyasi atılımlar olarak çerçeveledi. Örneğin 2019'daki "Yüzyılın Anlaşması" ve 2020'deki Sırbistan-Kosova normalleşme anlaşması gibi.

Dr. Alghashian şöyle söyledi:

"İsrail'in Filistinlilere belirli bir çerçevede bazı tavizler vereceğini düşünüyorum ama Trump ortada hiçbir şey yokken bir şeyler var gibi davranacak. Bunu sadece Netanyahu'ya değil, Arap dünyasına ve diğer pek çok kişiye satmaya çalışacak. Trump'ın siyasi amaçlarına hizmet etmek için yoktan siyasi durumlar yaratma konusundaki sicili göz önünde bulundurulduğunda, çok sayıda cambazlık yapacağını tahmin edebiliriz."

Bölgesel dinamikler

Suudi Arabistan geçmişte İsrail ile diplomatik ilişkilerini hiç normalleştirmemiş olsa da, stratejik açıdan bakıldığında, Riyad'ın çok daha ciddi bir İran tehdidi algıladığı önceki yıllarda bunu yapmak için muhtemelen daha büyük bir gerekçe vardı. Bugün, İran ve Tahran liderliğindeki "Direniş Ekseni"nin 2024'te küçük düşürücü gerilemeler yaşaması ışığında, Suudi politika yapıcılar İran'ın ve bölgesel müttefik ve ortaklarının Krallığın ulusal güvenliğine daha az tehdit oluşturduğunu düşünüyor.

Katzman bunun da Suudi Arabistan'ın Abraham Anlaşması'na katılma ihtimalini azaltan bir başka faktör olduğuna inanıyor:

"Suudi Arabistan'ın İsrail'le normalleşmek için algıladığı stratejik zorunluluk şimdi biraz daha düşük. İran'ın bölgesel stratejisi çöktü. İran belki de Krallığın bir yıl önce hissettiği gibi bir tehdit değil. İran çok zayıflamış olarak görülüyor. Dolayısıyla İsrail'le normalleşme için stratejik gerekçe şu anda o kadar güçlü değil."

Dunne da benzer bir değerlendirmede bulunuyor:

"İronik bir şekilde, İsrail'in son çatışmalarda İran'ı bastırmadaki başarısı, İsrail ile daha yakın ilişkiler için güvenlik gerekçesini daha az acil hale getirebilir."

Savunma anlaşması

Suudi-ABD savunma anlaşması cephesinde ilerleme kaydedilmeden İsrail-Suudi normalleşmesi tartışmalarına dalmak yanlış görünüyor.

Dr. Alghashian şöyle söyledi:

"Suudi-Amerikan anlaşması konusunda gerçekten bir hareket yoksa bunların hiçbiri tartışmaya değmez. Her şey Suudi-Amerikan anlaşmasıyla ilgili. Suudi-Amerikan anlaşmasını yaptıktan sonra, ya da bu konuda tartışmalar başladığında, ya da bu konuda bir somutluk olduğunda, Suudilerin neleri kabul edebileceğini ve Netanyahu'nun hangi konularda cambazlık yapabileceğini tartışabiliriz. Suudi-ABD anlaşması olmadan, bu tamamen farklı bir durum. Suudiler, sadece İsrail ile normalleşme uğruna normalleşme istemiyor. Bu çok saçma. Dolayısıyla gözümüz Suudi-Amerikan anlaşmasında olmalı."

Ayrıca Trump ve ekibi en az 67 ABD Senatörünü böyle bir anlaşma lehinde oy kullanmaya ikna edebilir mi? Bu pek mümkün görünmüyor.


New Arab'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 1311 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Giorgio Cafiero Arşivi