Muhammed Enes Öztürk

Muhammed Enes Öztürk

Afrika araştırmalarında zihniyet problemleri

Afrika araştırmalarında zihniyet problemleri

Gerek günlük editöryel çalışmalarımız sırasında gerekse halen devam ettiğim akademik araştırmalar esnasında Afrika ile ilgili birçok çalışmayı okuyup incelemek durumunda kalıyorum.

Bu çalışmalarda dikkatimi çeken hususlardan biri de çalışmaların üretilmesi sırasında tezahür eden zihniyet problemleriyle ilgili. Zira söz konusu çalışmaların içerikleri, yazarlarının zihin dünyasından büyük ölçüde etkileniyor. Birçok çalışma, yazarının zihin dünyasındaki çeşitli alışkanlıkları aşamama gibi bir eksiklikle gölgeleniyor.

Bilhassa "bizim" coğrafyalarımızda üretilen çalışmalarda daha sık rastladığım bu problemlerin temel sebebinin bir tür yenilmişlik psikolojisinden ileri geldiğini zannediyorum.

Bu zihniyet problemlerini kısaca, iki başlık altında izah etmek istiyorum.

Aktörlük vasfını dışarıda arama

Karşılaştığım en büyük zihniyet problemlerinin ilki, araştırmalarda aktör olarak değerlendirilen tarafların hep belli başlı güçler olması ve yerel güçlerin aktörlük vasfına layık görülmemesi.

Bununla kast ettiğim şey şu: Maalesef birçok araştırmada, bölgesel dinamikler üzerine etki eden taraflar sadece ABD, Fransa, İngiltere, Rusya, Çin vd. gibi büyük güçler ve devletlerden ibaretmiş gibi bir yaklaşım ortaya konuluyor.

Bu zihniyet paralelinde tüm bölgesel hareketler, silahlı gruplar, dini ve fikri akımlar yalnızca birer piyon, etkisiz birer eleman olarak addediliyor. Bu aslında sadece Afrika araştırmalarında değil, İslam aleminin diğer bölgelerine dair araştırmalarda da karşımıza çıkan bir problem.

Bu ön yargıyı yıkması gereken çok sayıda olaya şahitlik etmiş olmamıza rağmen, araştırmacılarımız aktörlük vasfını halen bölge dışı güçlere ve bölgedeki siyasi rejimlere has kılıyor. Yaygın bir şekilde "devlet dışı aktörler" parantezine alınarak geçiştirilen hareketler ise edilgen birer unsur olarak kabul ediliyor. Halbuki Afrika'da birçok dini, fikri ve siyasi hareketin, "devlet" olarak vasfedilen siyasi rejimlerden çok daha etkin olduğu bir gerçek.

Daha iyi anlaşılabilmesi açısından Afrika dışından bir örnek vermek istiyorum. 2023 yılından bu yana Hamas, alışılageldik tabirle "devlet dışı bir aktör" olarak, İslam alemindeki tüm devletlerden daha belirgin ve ciddi bir aktör olarak karşımıza çıktı. Devletler kadar geniş imkanları, siyasi tecrübesi, diplomatik gücü ve diğer tür potansiyelleri olmamasına rağmen Hamas, aktörlük vasfını tüm diğer yapılardan daha fazla hak etti. Gerek diplomaside gerekse sahada inisiyatifi eline alan ve bölgesel gidişata yön veren temel taraflardan biri oldu. Ancak buna rağmen birçok "araştırmacı", Hamas'a aktörlük payesini yakıştıramadıklarından olacak, farklı taraflara yalpaladılar.

Afrika konusunda da aynı zihniyetin neticesini görüyoruz. Bu durum hem siyasi gelişmelerin anlaşılamamasına hem de yapılan tahlillerin isabetsiz olmasına sebebiyet veriyor. Bunu bir tür aşağılık kompleksine bağlamak mümkün.

Kabahati dışarıda arama

Tanık olduğum diğer bir zihniyet problemi de karşı karşıya kalınan tüm sorunların kaynağını dışarıda aramaya yönelik.

Buna özellikle son dönemde Batı Afrika'daki askeri darbelerin ardından tanık olduk. Rusya destekli bu darbelerin adeta "Afrika'nın bağımsızlaşması" gibi okunduğuna şahitlik ettik. Halbuki Rusya, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından önceki dönemde de Afrika'da belirgin bir güçtü ancak Rus etkisi kimsenin bağımsızlığını sağlamadı.

Bahsedeceğim zihniyet problemi Batı Afrika'daki krizin tabiatını tamamen "Fransa ve dekolonizasyon" ekseninde okuma yönünde. Bu gibi bir zihniyete sahip olan "araştırmacıların" tahlillerinde görülen temel problem, yaşanan her sorunun kaynağını dışarıda aramaları. Örneğin Batı Afrika'daki Fransız destekli bir devlet askeri, iktisadi, siyasi vd. bir sorun yaşadığında, gözler hemen Rusya'ya çevriliyor. Yahut Rus destekli bir askeri cunta benzer bir problem yaşadığında, kabahat hemen Fransa'da aranıyor. Halbuki süreç daha makul bir şekilde tahlil edildiğinde, problemin asıl kaynağının iç sorunlar olduğu görülebiliyor.

Askeri olarak hazırlıksız olan, ciddi bir taktik-stratejik altyapısı bulunmayan bir ordu ağır bir saldırıya uğruyorsa, bunun problemi ilk olarak yönetimin kendisinde aranmalı değil midir? Problem çözmenin gerçek yolu budur. Başınıza gelen her sorunda gözünüzü dışarıya çevirerek "bana bunu kim yaptı?" diye düşünmek değildir, sorunun "neden kaynaklandığını" aramaktır. Ancak maalesef "araştırmacılarımız" problemin kaynağını aramıyorlar, suçlanacak bir "kabahatli" arıyorlar. Bu da yapılan araştırmaların kısır olması gibi bir netice doğuruyor.

Yaşadığımız coğrafyalarda doğan hiçbir yapıya aktörlük vasfı yüklemezsek ve her problemde sorunu dışarıda aramaya alışırsak, araştırmalarımız belirli odaklar için kullanışlı olabilir ancak bizleri doğru neticelere götürmeyecektir.


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 2077 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
2 Yorum
Muhammed Enes Öztürk Arşivi