Dr. Mehmet Sürmeli

Dr. Mehmet Sürmeli

Siyasiler bu yazıları okuyorlar mı acaba?

Siyasiler bu yazıları okuyorlar mı acaba?

Siyasiler bu yazıları okuyorlar mı acaba? Tahmin etmiyorum...

Allah Teâlâ’nın işleri ehil insanlara tevdi etmesiyle bağlantılı Kur’an’da onlarca ayet vardır. Konuyu zihinlere yerleştirmek açısından şu örnekleri bir defa daha hatırlatmak da yarar görüyoruz: İnsanı bilgiyle donatıp emaneti taşımaya hazır hâle gelince Allah Teâlâ, ona hilafet görevi vermiştir.[1] Hz. İbrahim’i (a.) önce çeşitli konularda denemiş sonra önderlik makamına getirmiştir.[2] Talut’un ordu komutanlığına İsrailoğulları itiraz ettiklerinde, ilim ve fizikî açıdan üstün olan bu kişinin emanete herkesten daha layık olduğunu bildirmiştir.[3] Fetih yılında Kâbe’nin anahtarlarını Osman b. Talha’dan almak isteyen Müslümanlara ise Yüce Allah şu buyruğu ile müdahalede bulunmuştur: “Allah, emanetleri kesinlikle ehil/layık insanlara vermenizi emretmektedir…”[4] Bu ayetin nüzulü ile beraber Kâbe’nin anahtarları yeniden Osman b. Talha’ya iade edilmiştir.

Emanetle ilgili ayetlerin her ne kadar nüzul ortamı ve arka plânları olsa da, ayetlerden tekil ve tikel hükümler çıkarmak mümkündür. Önemli olan adaletin hâkim olması ve zulmün ortadan kalkmasıdır. İşler ehliyetli ve liyakatli kimselere verilmeyecek olursa zulüm hâkim olur. Zulme karşı en büyük mücadeleyi veren Peygamber Efendimiz (s.), emanetin ve adaletin tesisi bağlamında ümmetine şu evrensel duyuruyu yapmıştır: “Emanetler zayi oldu mu artık kıyameti bekleyin.” Sahabiler; “Emanet nasıl zayi olur” diye sorduklarında Resulullah şu karşılığı vermiştir: “İş(yönetim, sorumluluk, idare, siyaset, önderlik makamı, imamet, liderlik) ehil olmayan/liyakatsiz kimselere verildiğinde emanet zayi olmuştur ve o zaman kıyameti bekleyiniz.”[5]

Buradaki kıyamet, büyük kıyametin habercisi anlamında kullanıldığı gibi; işlerin alt üst olması, düzenin bozulması ve fitnenin yaygınlaşması anlamlarında da kullanılmış olabilir. Çünkü Hz. Peygamber(s.), “Alçak/müptezel kimseler iş başına geçmedikçe kıyamet kopmaz.”[6] Buyurmuş ve yönetimde fesada neden olabilirler endişesiyle emaneti taşımaya layık olmadıklarından dolayı “Çocukların yönetime hâkim olmasından Allah’a sığınırız.”[7] Duasını mü’minlere öğretmiştir. Allah Resulü (s.), emaneti ehline vermeye göstermiş olduğu özen nedeniyle mü’minler Medine’ye hicret ettikten sonra onlardan aldığı biatlarda, işi/görevi ehline vermek hususunda söz almıştır.[8]

Ayetleri ve hadisleri doğru anlamak ve bu uğurda çaba sarf etmek çok önemli bir davranıştır. Nasları bağlamlarından kopararak keyfi anlamlar yüklemek usul eksikliğinden kaynaklanan ciddi bir arızadır. İdeolojik körlüğe maruz kalanlar büyüklerinin(!) her yaptığında hikmet arama hastalığına yakalandıkları için doğruyu anlama ve uygulama noktalarında bir ceht göstermezler. Siyasetten kaçınmayı ve İslâm toplumunda görev istememeyi yerinde ve bağlamında anlayamayıp idareyi kâfirlere ve münafıklara teslim etmeyi marifet sayarlar. Siyasetin en faziletli bir ilim ve uygulama olduğunu kavrayamayan bu zavallı kişilere Hz. Ali’nin (r.) şu sözünü hatırlatmakta yarar görüyoruz: “Din ve siyaset iki kardeştir. Biri diğerinden müstağni değildir; birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Din esastır; temeldir. Siyaset ise bekçidir. Din temel olmazsa yıkılır, bekçi olmazsa zayi olur.”[9]

Yüce Allah, velayetle ilgili iki yüzden fazla ayette hiçbir kâfirin; Yahudi’nin, Hristiyan’ın, münafığın, müşrikin, masonun, pozitivistin, deistin ve ateistin Müslümanlar üzerinde velayet haklarının olmadığına vurgu yaparak onlara siyasette önderlik makamlarının verilmemesini emretmiştir. Zira bu grupların tamamı, insanları haktan saptıran dalalet ehli kimselerdir. Hz. Peygamber (s.) ise bu tip yöneticilere karşı ümmetini şöyle uyarmıştır: “Ümmetim üzerine en çok korktuğum şey, onları haktan saptıracak olan sapık önderlerdir.”[10] Bütün bu endişeleri nedeniyle Resulullah (s.), münafıkları idari makamlara getirmeyi ve karşılarında küçülerek Müslümanların onlara “Efendim!” diye hitap etmelerini yasaklamıştır.[11]

Emanete layık olmayan münafık ve fasıkların övülmesini yasaklayan Peygamber Efendimiz (s.) konuyla ilgili şu uyarıyı yapmıştır: “Fasık birisi övüldüğü zaman Allah Teâlâ gazaba gelir ve (işlenen suçun büyüklüğünden) dolayı arşı titrer.”[12] Müslümanların ellerinde siyasal velayetle ilgili bu kadar ayet ve kâfirlerin siyasette egemen olmamalarıyla alakalı yasaklayıcı mahiyette yüzlerce hadis olmasına rağmen, yakın tarihlerinin İslâm düşmanlarını övgü üzerine bina edilmesini, idarelerine batılılaşmayı din hâline getiren modernistlerin hâkim olmasını anlamak mümkün değildir. Ameli fıkıh konusunda fetvaları bilinen mezhep imamlarının siyasetle ilgili radikal görüşlerinin hiç bilinmemesi ve uygulamaya alınmaması ise ayrı bir garabettir.

Zalim bir siyasetin Müslümanlara hâkim olmasını istemeyen Hz. Peygamber(s.), atadığı yöneticilerin Kur’an’a vâkıf olmalarına önem vermiştir. Tebük Seferi’nde ordu komutanı atadığı Umare b.Hazm’dan sancağı alıp meşhur Kur’an bilgini Zeyd b.Sabit’e vermesi bunun en önemli kanıtlarından sadece birisidir. Onun bu konudaki temel düşüncesi şu hadiste dile getirilmiştir: “Kur’an her zaman öne geçirir…”[13]

Gerçek İslâm toplumlarında Kur’an’a vukufiyet emanete layık olmanın olmazsa olmaz bir parçasıdır. Modern siyasette vahye muttali olmanın yerini sermaye, lidere yakınlık, şöhret, asabiyet ve dünyevi formasyonlar aldığı için Müslümanlar siyasi emanette ideallerini bilerek veya aldatılarak kaybettiler; sonuçta ise yıkılan dinleri oldu. Sadece siyaset değil, diğer alanlarda da emanete liyakat gözetilmez olmuştur. Dernekler, vakıflar, ilmî kurumlar ve hatta tasavvufi yapılar atamalarda ehliyeti hesaba bile katmamaktadırlar. İşler bilerek liyakatsiz insanlara verilmektedir. Torpil denen şeyin girmediği yer kalmamıştır.

Peygamber Efendimizin şu buyruğunu akademisyenler, siyasiler, işverenler ve zamanımızın ahlak önderleri şeyh efendiler hiç duymadılar mı? Resulullah (s.), konumuzla ilgili ikaz ve yönlendirmesini şu çarpıcı ifadelerle yapmıştır: “Kim, Müslümanların bir işini üstlenir/velayet makamına gelir de onların üzerine layık olmayan birisini o kişiye olan sevgisinden dolayı atarsa, Allah’ın laneti onun üzerine olsun. Allah, onun hiçbir amelini kabul etmesin ve cehennemine girdirsin.”[14]

Ehliyetsiz kimselere verilen siyasi ve akademik rantlarla ilgili kitaplar yazılsa ciltler dolar. Dilden, dinden, ihsandan ve ilimden nasibi olmayan kimseler çok yönlü önderlik makamlarına getirilince emanet elbette zayi olmuştur. Sünneti hayata hâkim kılmada iddialı olan tasavvufi kurumlar da ise vahamet daha da büyüktür. Kur’an, kıraat, sünnet, fıkıh, kelam, ahlak, dil, siyaset ve adaptan yoksun kişilerle yol arkadaşlığı tercih edildiği için günümüz tasavvufu, ülkemizde ne ahlaki ne de imani bir tecdit yapamamıştır.

Bazı tasavvufi kurumların bizzat kendileri itikadi, ahlaki bir tecditten geçmelidir. Lakin bu plansızlık, kadrosuzluk, hedefsizlik, ehliyetsizlik ve atalet devam ederse hiçbir zaman itikadi ve ahlaki bir tecdit yapamazlar. Biz, ‘ülkemizdeki her kâfirin, zalimin, münafığın ve diğer sapık kişilerin hesabı bizden sorulacaktır’ duygusunu taşıyan muhasebeci bir tasavvufi yol bekliyoruz. Kâfirlerin tamamından ve uluslararası emperyalizmden daha gayretli, kadrolu, basiretli ve plânlı bir tasavvuf yoluna hasretiz. Bütün bunlar ise sermaye biriktirmek ve kapalı odalarda menkıbe dinlemekle olmuyor. Çağın fıkhını yapacak ve çözüm bulacak kadrolar inşa edilip, bu kadrolar önderlik makamında söz sahibi olmadıkça; liyakatli insanlar baş tacı edilmedikçe tasavvuf bekleneni gerçekleştiremez.

[1] Bak: Bakara2/30

[2] Bak: Bakara2/124

[3] Bak: Bakara2/247

[4] Nisa 4/58

[5] Buhari, 3, ilim, 3, Had.no:59,c.1,s.21

[6] Heysemi, Zevaid, c.vıı,s.220

[7] Ahmed, Müsned(tah: Muhammed Şakir,Had.no:8302)c.xvı,s.139

[8] Nesai, Bey’at,39, Had.no:1,c.vıı,s.138

[9]Makdisî,Şemseddin Ebu Abdullah, b.Ali,el-Adab’u-ş Şeriyye,Kahire,trsz,c1,s.179

[10] Ahmed, Müsned,c.vı,s.441

[11] İbni Mübarek,Abdullah, Kitab’u-z Zühd,s.51

[12] Aclunî, Keşf’ü-l Hafa,c.1,s.223

[13] Hakim, Müstedrek,Had.no:5778,c.ııı,s.476

[14] Ahmed, Müsned,c.1,s.6


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 4250 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
1 Yorum
Dr. Mehmet Sürmeli Arşivi