Dr. Mehmet Sürmeli

Dr. Mehmet Sürmeli

Radikal oryantalizmin intikamı

Radikal oryantalizmin intikamı

Kadim dönemlerdeki Ehl-i Kitap müntesipleri İslâm ve Müslümanlarla hesaplarını kapatmadılar. Sanayi devriminden sonra kurdukları sömürge düzeniyle iktisadi üstünlüklerini kullanarak ilmi alana da yön vermeye başladılar ve geçmişteki açık tuttukları hesaplarına yeni sayfalar açtılar. Sosyal bilimler ve teknik bilimlerde dünyaya yön verdikleri gibi oryantalist faaliyetlerle de Hristiyanlık propagandasını farklı bir zemine taşıdılar.

Müslümanların sahip oldukları temel İslâmî ilimlerle ilgili enstitüler, fakülteler açarak buralarda tahsil yapmanın nesnelliği üzerinde durdular. Buralarda oryantalist kaynak kullanmanın objektifliğini ve bilimselliğini Müslümanlara dayattılar. Müsteşrikler kaynakçada gösterilmez ise bu tip çalışmaların “yetersiz” olduğu tezini savundular. Siyasal güçlerini kullanarak bunları dünyaya kabul ettirdiler. Buralarda mastır ve doktora yapmayanları yetersizlik ve eserlerini öznel olmakla itham ettiler. Çalışma enstitüleri ve kurumların başındakiler Müslümanların geleceklerini karartmak için ömürlerini harcadılar. Sonuçta İslâm Dininin ilahıyla, şeriatıyla, kitabıyla, peygamberiyle, sahabeyle, dini kurumlarla, tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf, İslâm kültürü ve tarihiyle problem yaşayan bir bilimsel zihniyet(!) türettiler.

Yeni durumlara göre Kur’an-ı Kerim’in orijinal olmadığını, “Bir kısmının en azından Peygamberin sözü olduğunu”, hadis ve sünnetin Peygamber’den yüz yıllar sonra bir araya getirilen Arap adetleri ve kültürü olduğunu ve 610-632 yıllarıyla mukayyetliğini iddia ettiler. Ayetlerin mutlak tarihselliğini, hukukun Roma’dan aşırma iddiasını yinelediler. Peygamber Efendimizin ailesinden sahabesine kadar saygı duyulacak alanların tamamını yaralayacak ifadeler kullandılar.

Hadisin, fıkhın, tefsirin direği mesabesindeki öncü sahabeye iftira attılar. Zihnimizi kendi epistemolojik anlayışlarına göre inşa etmeye çalıştılar. İslâm’ın varlık alanını takviye eden siyasal/velayet tekliflerine ve cihada karşı savaş açtılar. Kapitalizmin yolunu açmak için faize helal dediler, iktisatta liberalizme ayetler! buldular. Dinin hâkimiyet talebi olmadığını sıkça yinelediler. Cihadı “dinin kanseri” diye propaganda ettiler. Sömürü düzeninin çarklarını çevirtmez diyerek tesettüre şiddetle karşı çıktılar. İcazetli elemanlarını halkı Müslüman toplumlarda tutmak için İslâm siyasetinin özünü oluşturan velayetle ilgili ayetlere savaş açtılar.

Böylece Müslümanları dünya sisteminin önce ayrılmaz bir parçası yaptılar; kapitalist veya sosyalist düşünceye entegre ettiler, sonra da bir daha ayağa kalkamasınlar diye en önemli ibadet olan cihadı, Müslümanların ağzına bile alamaz hâle getirdiler. Dünyada kendilerine ait ne kadar eli kanlı proje varsa hepsini cihadla ilintilendirdiler. Sonunda ülkemizin en büyük dini kurumlarının başında olanlar “cihad temel ibadet değildir” diyerek ısmarlama siyasetçileri bilgilendirdiler. Müslümanları “cihadist” diye ayrıştırarak birbirlerine düşürmeyi denediler. Neticede Allah’ın emirlerini kâfirler adına yargılayan akademisyen ve siyasetçiler ülkeye yön verir hâle geldi. Usulden, ilmi derinlikten, Müslüman olmanın izzetinden mahrum olan egoist, kompleksli, sonradan olma ibahiyeci ruh hastaları çıkıp “Keşke Kur’an’da cihad ayetleri olmasaydı” dediler. Unutulmamalı ki cihadı reddedenler vatan topraklarını, şehitlerinin kanlarını, Kudüs’ü, İşgal edilmiş Mekke’yi ancak “esemes duaları” üzerinden kâfirlere sermaye aktararak kurtarırlar(!). Hâlbuki cihada karşı çıkan herkes Müslümanların savunma alanlarını yok etmek ve ellerindeki vatan topraklarını savunmasız bırakmak isteyen birer gavur uşağıdır.

Netice-i kelam hadislerde buyurulduğu üzere “alçaklardan”; liyakatsiz kimselerden ilim öğrenmek doğru değildir. Özellikle dini ilimleri kimden aldığımıza dikkat etmeliyiz. Gerçekten Müslüman olmayanlardan, Resulullahı işlevsiz kılmak isteyenlerden, kurumsal anlamda hadis-sünneti reddedenlerden, bidat ehlinden, ilmin ağırlığını taşıyamayan “belamlardan”, bilgiyi firavunların emrine sunanlardan, zalimlerden, kaynakları sahih ve sağlam olmayanlardan, metodoloji bilmeyenlerden, ibadetleri kâmilce eda etmeyenlerden, fasıklardan, küfrü ağzından düşürmeyenlerden, dinle istihza edenlerden, ideolojik düşünenlerden ilim öğrenilmez. Yeryüzü boş değildir. Arayan Mevlâ’sını bulur. Şayet bu söylenenlere riayet edilmezse Resülullah’a hâlâ sevgi ve saygıdan bahsedilebilir mi?


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 1366 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Dr. Mehmet Sürmeli Arşivi